29 Ocak 2010 Cuma

Ezgi



Doğduğumda,babaannem tarafından okunmuş kulağıma ezanın nağmesi.Kendi sesimden sonra duyduğum sesmiş rahmetli babaannemin sesi.Ve ismimi fısıldamış;Ezgi…Ezgiler ismimle birlikte dost olmuşlar bana.Su sesi,saat sesi,kapı sesi,çocuk sesi ve bir sürü ses…En çok da evimizdeki müzik sesleri…Babam saz çalıyor,amcam keman çalıyor,teyzemin eşi ney çalıyor.Abim de babamın hediye ettiği orgu çalıyor.Müzik git gide hayatımda yer ediyor.Ne güzel adım varmış diyorum.Adım bana ne çok yakışmış…
Kot eteğimle mahallede yankılanıyor sesim.Şarkı söylemekten bıkmıyorum.Duyduğum müzik hemen kulaklarımda yer ediyor.Halen televizyondaki reklam müziklerine takılı kaldığım gibi.(Okulda “limonataaaa Cappy’den buz gibi annem yapmış gibi limonataaaa”derken müdüre yakalanmıştım.Kendimi kontrol ediyorum artık:)))
Büyüdükçe müzik zevkim git gide büyüyor.Ayrım yapmadan hoşuma gidebilecek her türlü müziği dinliyorum.Alt yapısındaki çalınan enstrümanlar dikkatimi çekiyor.Gün geliyor “Vivaldi” dinlemekten büyük bir haz alıyorum.Bazen hiç de hoşuma gitmeyen bir müzik dilime dolanabiliyor.Ama müzik hayatımdan hiç eksilmiyor…
“Gitar istiyoruuuuuuuuuuuum!” dediğimde babam beni geri çevirdi.Hırçınlaştım,nedenini sormadan küstüm.Bana “seninki sadece bir heves”dedi.”Bu kadar çok istesen çabalarsın,ne yapar eder,amacına ulaşırsın!”dedi.Sonra da dayanamayıp doğum günümde hediye etti gitarı bana…Şuan ne durumda mı?Babam haklı çıktı.Gitarım bir köşede tozlanmış,bırak beniiiii diye isyan ediyor.Bir arkadaşım gitarıyla uyurdu.Karanlıkta saatlerce çalıştığını bilirim,sesi daha iyi algılayabilsin diye…Babam yine haklıydı.Ben sadece dinlemeyi seviyorum.Her ne kadar yan flüt çalmak için diretsem de:)
Sayfamda her yazımla birlikte bir müzik sunuyorum okurlara.Hoşunuza gitmeyen müzikler olabilir elbet.Ama dinlemek istediğim müziği herkes duysun istiyorum.Sayfam melodisiz pek bir sönük sanki değil mi?:)
Konumla alakalı bir film seyrettim bugün.

DELİ DELİ OLMA – KONU:“93 Harbi” sonrasında Çar’ın Rusya’da yaşamasını istemediği Malakan kavminin bir kısmı Kars’a göçe zorlanır. Göç edenler arasında Mişka’nın (Tarık Akan) ailesi de vardır. Filmde Mişka 70’li yaşlardadır. Bir zamanlar köyün değirmenini işleten Mişka, modern makineler çıktıktan sonra, işini yapamamış ve maddi sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı Popuç (Şerif Sezer), Mişka’dan nefret eder ve köyde yaşamasını istemez. Köylüler bir zarar görmedikleri hatta sevdikleri kendi halinde, barışçı, yardımsever Mişka ile Popuç arasında kalmışlardır. Popuç, oğlu Şemistan (Levent Tülek), gelini Figan (Zuhal Topal) ve üç torunuyla yaşar. Torunlarından en küçüğü Alma dik başlı, sevecen bir kızdır ve doğuştan iyi bir müzik kulağına sahiptir. Alma’nın öğretmeni Metin, Alma’daki yeteneği fark etmiştir ve kesinlikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünür. Alma ve Mişka arasında sıcacık bir dostluk vardır. Metin öğretmenin uğraşları sonucunda Alma konservatuar sınavlarına girer… Mişka hastadır. Köyde Mişka’nın yakında öleceği konuşulur. En sonunda iki yaşlı geçmişlerini sorgularlar ve aralarındaki büyük sır ortaya dökülür."*
Tarık Akan her zaman olduğu gibi yine oyunculuğunu hakkıyla yerine getirmiş bu filmde.Tarık Akan ve Şerif Sezer'in birlikte olmalarının yanı sıra,gençlik hallerini canlandıran karakterlerin çocuklarının olması filme ayrı bir güzellik katıyor.Yönetmen Murat Saraçoğlu bundan önce "120"adlı filminde de büyük başarıya ılaşmıştı.Filmdeki herkes gerçekten çok başarılıydı.Özellikle minik kız çocuğu Alma.Müziğe olan yeteneği,öğretmeni sayesinde geleceğine ışık tutuyor.İçinde hem hüznü hem komediyi barındıran duru bir filmdi bana göre…Seyre değer diye düşünüyorum…
Hayatınızdan melodiler eksik olmasın.Hiç bir melodi canınızı acıtmasın
Ve yüreğinizin iki sesli ezgisini dinlemeyi unutmayınJYaşadığını anımsıyor insan…:)
*Kaynak:www.delideliolma.com

1 yorum:

Travis dedi ki...

benzeri bi senaryo daha önce de düşünülmüş ama vazgeçilmişti..