28 Şubat 2011 Pazartesi

Hint Filmleri..

VEER ZAARA
Yapım:2004/Hindistan
IMDB:7.3/10


"Veer Pratabh Singh (Shahrukh Khan) ve Zaara'nın ( Prety Zinta) aşk hikayesi anlatan bir yapım. büyük bir komploya düşürülen Veer, 22 yıl hapishanede yatar. Aşkı için herşeye katlanan ve ona kavuşacağı günü bekleyen Veer, sevdiğine kavuşacak mıdır??..


MY NAME IS KHAN
Yapım:2010/Hindistan
IMDB:7.2/10


"Rızvan Khan (Shahrukh Khan) kücüklüğünü annesiyle (Zarina Vahab) ıssız bi yerde geçiren bir müslümandır. Yetişkin yaşına gelince Mandira (Kajol) adında birisiyle evlenir. Rızvan Khan aynı zamandada Asperger sendromu hastasıdır. Bu hastalık Otizm rahatsızlığının bir çeşididir ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. Rizvan Khan 11 Eylül olayından şüpheli terörist olarak tutuklanır. Yani Müslüman olduğu için terörist olarak yargılanmaktadır. Tutuklanmasının ardından, kendisine yardım eden terapisti Ratha (Sheetal Menon) ile karşılaşır."



JODHAA AKBAR:
Yapım:2008-HİNDİSTAN
IMDB:7.3/10


"İmparatorluğunun sınırlarını, birbirinden başarılı fetihlerle; Himalayalar'dan Afganistan'a kadar devasa bir alanda genişleten İmparator Akbar için politik başarının çok da değeri yoktur.
Onun için, refah bir imparatorluğun tanımı, barış, huzur ve hoşgörü içinde yaşayan halklardır.
Hoşgörüsü, cömertliği, gücü ve zekası ile İmparator Akbar, sonunda Hindu bölgesinin en saldırgan ve cesur halkı olan Rajput'ların sadakatini de kazanır.
Her iki taraf da bu bağlılığın daha da güçlenmesi için ne yapılması gerektiğinin farkındadır.
İki taraf arasında bir evlilik.
Güzeller güzeli Rajput prensesi Jodhaa, babasının zoruyla, hiç görmediği İmparator ile evlenmeyi kabul eder. Ama gerçek bir Müslüman olan Akbar'dan, kendi geleneklerini koruyacağı konusunda söz ister. Prensesin, sarayına kendi rızasıyla gelmediğini fark eden İmparator, Jodhaa'nın ve Rajput halkının kalbini kazanmak ve imparatorluk sınırları içinde hayalini kurduğu refahı sağlamak için şimdiye dek alışık olmadığı bir sınav vermek zorundadır.
Bunlar yetmezmiş gibi, imparatorluğu içten yıkmak isteyen güçler yavaş yavaş harekete geçer.
Akbar acımasız iç ve dış savaşlarda krallığının bütünlüğünü korumaya çalışırken, eşine az rastlanır güçlü ve gerçek aşkın kollarında bulur kendini…
Ve fark eder ki onun için asıl savaş şimdi başlamaktadır…"



GUZAARISH
Yapım:2010
IMDB:7.2/10


"Ethan çok başarılı bir sihirbazdır.Bir gösteri sırasında inanılmaz bir kaza geçirerek felç olmuştur.Hayatı boyunca çekeceği bu hastalığı aşkın sayesinde yenebilecek midir?"


AWARA:
Yapım:1951
IMDB:7.9/10
"Bir suçlunun çocuğunun yine suça itileceği önyargısını taşıyan hakim masum bir adamı Mahkum etmekten kaçınmaz.Ancak karısıyla arası bozulup çocukluğundan beri görmediği öz oğlu Raj bir hırsız olarak karşısına çıktığında,kader tarafından dersini almış olacak."


Resim:google-görseller
Açıklamalar:sinemalar.com

25 Şubat 2011 Cuma

Hissetmek...




Toprağın sıcaklığında yanmak,
Kıvrımlarında saklanmak güzeldir...
Yorganına göre uzatamadığın ayaklarının,
Üşümesi güzeldir
Korktuğunda dizlerini karnına çekebilmek,
Hatta sendelemek,
Güzeldir...
Sinirle vurduğun çakıl taşını en uzağa atabilmek,
Sevincini dans ederek göstermek,
Zıplamak güzeldir...
Dengesiz hayatı on parmakla dengelemek,
Ve hatta adımlamak güzeldir...
Canın mı acıyor?
Hissetmek de güzeldir...

Ufak bir diz iltihabı diye düşünülen,kanserli hücrenin dağılması sonucu bir bacağından olan arkadaşımın güzel yeğeni,güzel gülüşüyle bana en güzel dersi verdi...
Attığınız adımlar mutlu etsin,
Siz hep mutluluğa adımlayın...
Mutlu ve "sağlıklı" bir ömür diliyorum...
Hepiniz için
Yürekten...

Müzik mi??
Bilmem..dinlemek istedim...




22 Şubat 2011 Salı

Nöbet Geçirdim Ben Dün:)



Okulu anlatınca sevimli geliyor yazdıklarım değil mi?
Yok,aslında öyle değil:)
O derece sevgi pıtırcığı değilim:)
Günlerden Pazartesi
Bahçe Nöbetçisi:Ezgi Öğretmen..
İlk teneffüste gayet kendinden emin bir şekilde çocuklarla ilgilenir.Gülücükler dağıtır,çocuklar sever öğretmenlerinin gamzelerini.Bir tatlı huzur almaya gelmiştir küçük yüreklerden..
İkinci teneffüs:Bahçedeki karlarla kar topu oynayan çocuklar görür,ses çıkarmaz.Hatta kardan adamın başını yapmaya çalışır,ikinci sınıf öğrencileri"ters kafa yaptın be ürtmenim!"diyerek öğretmeni bir güzel bozarlar..
Üçüncü teneffüs:Soğuktan burnu kızaran öğretmen,birbirini kara yatırıp boğmaya çalışan çocuklar görüp ayırmaya çalışır,arada kafasına kar topu yer "ehe öhö hebele höbölöö"diye bozuntuya vermeden gülmeye çalışır.Zıvanadan çıkan çocuklar gördükleri her yere kar topu atarlar.Sınıf tahtasından kar topları süzüm süzüm süzülerek aşağı iner,öğretmenin ayağı kayar...
Ve işte o an!!
Öğretmenin çığlıkları ile tüm kare donar...
"Kar topunu yasaklıyorum.Bu da böyle biline!!!"
:)))
resimdeki geçmiş ile ilgili ufak bir anı:Okul sonrası eve gidip montumu çıkardım ve herkes gülmeye başladı.Eve önlükle gitmişim:))))

20 Şubat 2011 Pazar

Misafir'in Odası..



“Öğretmenim,babam portakalların iyisini hep misafirlere saklar”dedi…
Gözlerinin içine baktım,aklıma geldi…
***
Evimizin en geniş odası sıfatıyla bütün odaları sollayan en temiz,en süslü,gezilip görülen yerlerin hatıralarını içinde barındıran en farklı odaydı,”misafir odası”…
Sapı paslı kilidi,gümüş şekerlik içindeki çikolataların azalmasıyla yer değiştirirdi.Çocukların ulaşamayacağı yerleri iyi bilen annem,kilidi sakladıkça odanın öneminin benim için daha çok artacağını bilemezdi..
Misafir kimdi,neden onun odası olmalıydı düşünmüyordum.Benim için oyun önemli ise gerisi çok da etkilemiyordu beni…
Anne,bu oda bizim odaya benziyor!”sözünü annemle katıldığım-beni çok az götürürdü-gün gezmelerinde ona defalarca söylediğimi hatırlıyorum.
Evet,her misafir odasında kocaman bir büfe,içinde sıra sıra dizilmiş kahve fincanları,büfenin en üstünde gümüş gondol içindeki parlak şekerler,kristal küllükler ve elbetteki semaver:)vardı.
Tavandan sarkan ışıltılı avizeyi unutmamak gerek…
Naftalin kokusunun en belirgin olduğu odada kalabalık insan grupları derin sohbetlere dalar,yabancı ülkeden gelen kamera ile o anlar ölümsüzleştirilirdi.
Odanın büyüklüğü ile oyun oynama kapasitem doğru oranda arttığı için en güzel oyunlarımı orada oynardım.
Abimle ev içinde,özellikle misafir odasında futbol oynamak fikri benden çıkmış olacak ki;kırdığım vitrin camını anneme söylememesi için ona defalarca rüşvet verdiğimi hatırlıyorum.
Annem uzun bir süre orada camın olmadığını anlamadı.Kolunu soksa tabaklara çok daha çabuk ulaşacağını bilmedi,bilmiyordu;ta ki ben itiraf edene kadar…
Diş problemim yüzünden çikolata yemem yasaklanmıştı.Misafir odasındaki çikolataların paketlerini çöpe attığımda annemin anlayacağını düşündüm.Gözüme oradaki toprak vazo ilişince tüm paketleri oraya doldurdum.Annemin zaman sonra vazonun içindekileri çıkarmasıyla bana hayretler içinde baktığını hatırlıyorum…
***
Öğrencim sözüne devam etti:
Misafir,bizim için önemlidir öğretmenim.O,geldiğinde oturduğumuz odada onun için sofra hazırlanır,biz minderde otururken ona televizyon karşısındaki kanepede yer veririz."
Haklıydı…
Veli ziyaretleri için evlerine gittiğimde yerlerinde duramaz,en iyi ikramlarda bulunmak için çaba gösterirlerdi.
Ziyaretlerimin birini tandır başında velinin yaptığı sıcak ekmekleri yiyerek gerçekleştirdiğimi de biliyorum…
Misafir için odanın değil,güler yüzün,samimiyetin daha çok önemli olduğunu öğretiyorlar,öğreniyorum…
Şimdilerde adını “salon”a devreden,kapısı sonuna dek açık olan o odada geleneksellikten sıyrılmış bir hava hakim…
Sanırım çocukluğumu özledim…


resim:google,görseller

15 Şubat 2011 Salı

Yaşasın Kar:)

Bembeyaz bir sabaha uyandım bu sabah…
Aynayla konuşup,”boş yere hazırlanıyorsun,tatil olur bu gün!”dedim…
Çantama öğlen arasında yiyeceğim şeyleri de koyarak çıktım dışarı…
Manzara aynen böyleydi:)

Evin önündeki merdivenin üzerine biriken karların üzerine basarak şekiller yaptım.Yan komşu incecik bir yol açmış sağ olsun,o yoldan parmak uçlarımda yürümeye başladım…
İlk olarak fırıncı amcayla selamlaştım.”Sen hangi köydeydin,hocam?”dedi.Cevapladım.”Yok,yok tatil olur kesin”diyerek hem fırın önündeki karları süpürdü hem de arkamdan konuşmaya devam etti.Dönemedim.Zaten yolda korkarak yürüyordum,düşsem tam komedi olurdu.
Yola devam ederken market görevlisi ağabeycik”yollar kapalıdır,gitme hocaaammm”dedi.Meğer ne çok düşünenim varmış:)
Ayşecik filmindeki gibi kasap,bakkal elele:)
Hayat kar yağarken de güzeeeeeeeeeeeeeeeeeeel:)
Öğretmen arkadaşımla elele tutarak araba beklediğimiz yere doğru yürüdük.Birkaç kez kayıp güldük:)”Sen,düşersen valla seni tanımam yoluma devam ederim”dedim,güldü;iyice tuttu kolumdan…
Üniversitedeyken komiklik olsun diye”nee hoca gelmeyecek miymiş?”derdim,sınıftaki herkes inanır ve sınıfta bir gürültü kopardı:)Bunu o kadar çok yaptım ki,bazen gerçek olan şeylere bile inanasım gelmezdi…
Yolda diğer okullarda görevli öğretmen arkadaşlarla karşılaştık.”Bugün okullar tatil,gitmeyin”dediler.İçimden “haddi cannımm”dedim.Herkes birbirine okulun tatil olduğunu söylüyor,fakat kimse yerinden kıpırdamıyordu.Düşünün,bembeyaz bir yolda kaldırım kenarlarında dikilen pembe,siyah,mavi montlu siyah çantalı insanları…Onların hepsi köy öğretmeni:)
Servis arabamız göründüğünde gülücükler saçarak gülümsedik şoförümüze…Arabaya bindik,ilçe merkezinden çıkarken bir anons duyduk:
“Kar yağışı nedeniyle okullar tatiiiiiiiiil:)”
Meğer dönen onca muhabbet doğruymuş…
Herkesi kendim gibi sanmam gerekmiyormuş:)
Bu günü,düşmeden,yorulmadan ve evde dinlenerek geçirmek gibisi de yokmuş:)
“Onbeş gün tatil yaptın,yetmedi miiiiii!”diyeniniz olursa da,
Yok ya diyen olmaz:)))

13 Şubat 2011 Pazar

Benzer Aksilikler:)

Bugün yanlış bir numarayı aradığımda aklıma geldi:
Neden yanlış aranan numaralar hiç meşgul çalmaz?:)
Hiç unutmam bir keresinde ünlü bir sanatçının menejerini aramıştım:)
Şansa bak!!:)))
                                *Ellerimiz unlu,yağlı,ya da kirli olduğunda burnumuz kaşınır.


                      *Yalan söyleyerek sıyrılmaya çalıştığımız işler gerçeğe dönüşür.


                              *Elimizden düşen bozuk para hiç olmadık yerlere yuvarlanır.


                       *Sinemaya en son gelen orta sıralara oturur.(İşkencenin böylesi:))


*Sessiz bir toplulukta telefonu çalan insanın telefon sesi tüm salonu kaplayacak derecede gürültülüdür.


*Hakkında yorum yaptığımız kişi olmadık anda içeri giriverir,ve oluşan sessizlikle her şey daha çok belli olur:)


                *O an hiç karşılaşmak istemediğin kişi bir yerlerden karşına çıkar.


                            *Sevdiğin ayakkabının bir tek sana ait olan numarası yoktur.


                        *Üzeri yağlı bir yiyecek,ya da dondurma halıya hep yüz üstü düşer.


*Sıraya girdiğin bir kuyruktan diğerine geçtiğinde bıraktığın kuyruktakiler daha hızlı ilerler.(market ve banka kuyrukları)


*Önemli bir yazı yazarken kaydetmediğin için ve o an ne gariptir ki elektrikler gittiği için silinir.Sinir katsayın tavan yapar...


*Düşenin ilk tepkisi arkaya bakmaktır.Ama unutmamalı ki apartman merdiveninde bile olsan o an düştüğünü gören birileri çıkacaktır.




Karikatürler:google(görseller)

9 Şubat 2011 Çarşamba

Geçmişin Çizgisi

Öğrencilerimin defterlerinde,kitap kapaklarında çeşitli çizgi kahramanları gördükçe aklıma gelir çocukluğum…
Benim için en güzel çıkartmalar “Ninja Kaplumbağalar”a ait olanlardı.Hele bir de yanına pempe saplı atlama ipi hediye edilince sevincim ikiye katlanırdı.
Okul sonraları çizgi dünyasında kaybolur,kendimi onların yerine koyardım.Belki onlardan biraz daha masum,biraz daha yaratıcı ve biraz daha zarar görmekten korkan bir çizgi kahramanı olurdum:)
Eğitime büyük katkı sağlayan "Susam Sokağı" uzun bir süre vazgeçilmezim olmuştu.Gizliliğin beni her şeyden daha cezbetmesi Kırpık’ın sepetinin içini keşke görebilsemlere kadar hayal dünyasında dolaşmamı sağlardı.Anneannemin sepetinin içine gizlenip kendimi onun yerine koymuşluğum da vardır.Ama ben en fazla yiyeceklerimi ve oyuncak bebeğimi sığdırabilmiştim:)
Nöbetçi öğretmen,ben okul koridorlarında “halalaaaaydiiii halalayydiiiiiiii”diye bağırarak şarkı söylerken yanıma yaklaşıp”şarkının başka sözleri yok galiba”diyerek gülümserdi.Vardı evet,ama ben sadece o kızın 'halalaydiii' diye söylediği kısmı rahatlıkla söyleyebiliyordum.Ben Heidi’yi seyretmeyi çok seviyordum.Sanki her şey aynıydı.Saç boylarımız,yanaklarımdaki kızarıklık..Bir tek Peter yoktu ve kuzucuklar:)Arkadaşımın dedesinin ahırında samanlara yatıp Heidi’yi anımsamak sanırım en büyük hatamdı o dönemler…Arkadaşımın saçımdan samanları temizlemesi uzun sürmüştü.Hatırladığım kadarıyla saman rahat değildi,sadece sıcaktı:)
Beşinci sınıfta oynanan oyun sonucu”golcü”seçilmiştim.İlk defa bir erkeği o zaman ağlattığımı hatırlıyorum:)Fazla hırslıydı:)Bendeki bu oyun aşkı”küçük golcü”yü seyretmekle daha da arttı.Abimle oturup Tsubasa’yı seyrediyordum:)Onu taklit etmem imkansızdı.Havada dönüp duruyor,şahane vuruşlar yapıyordu.Zaten kısa sürdü.Şimdilerde futbola aşkım Fenerbahçe den ibaret:)


Abim ben ağladığımda küçük Japon karakterlerine benzediğimi söylerdi.Gözlerimi kısıp yanlardan gözyaşı fışkırtıyormuşum.Ağzımı açarak ağladığımı da düşünürsek,gerçekten de benzerlik olduğunu fark ettim:)Yaramazdım,yalan yok:)
Her sabah üşenerek okula gittiğim için en büyük dileğim Richie Rich gibi kalktığımda makinelerin beni giyindirip,dişlerimi fırçalaması ve hatta yemeğimi yedirmesiydi…

Şimdilerde çizgi filmlerin yerini çeşitli animasyon filmleri aldı.
Ve ben kuzucuklarla oturup filmleri yorumlamalarına kahkahalarla eşlik ediyorum.Çünkü onlar hala beni kahramanların yerine koyuyorlar.Bu zamana kadar Kül Kedisi’nin ayakkabılarını giydim,cadının elmasını yedim,Aslan Kral oldum,sihir yaparak gökyüzünde dolaştım...

Sevgili "Huyumkurusun"a bana geçmişin çizgilerini hatırlattığı için teşekkür ederim.
Ben de "Acartolga"ya sormak istiyorum.Küçüklüğünün çizgileri kimlerdi?


4 Şubat 2011 Cuma

Yine Yazı Bekleriz


Tuz ve buz olmuş yol,biraz da kömür karası…
Siyah,beyaz...
İkisi de eritememiş buzları…
Demire tutunup yürümeye çalışan yaşlı teyzenin bir adım arkasında ellerim cebimde yürüyorum.
İnsan düşmekten ne zaman korkar?
***
Bacasından kara dumanlar çıkan küçük evlerin bulunduğu sokaktan geçiyorum.Sessizliği bozan iki çocuk evlerinin çatılarından sarkan buzu kılıç yapmış oynuyorlar.Kiminin bir gözü balkonda,korkarak karı kemiriyor.
Öğüt dinlemez çocuklar;kar küçükken daha tatlıdır…
Ve pamuk şekeri kadar pembe…
Gözü görmeyen,gönül gözü ışık saçan amcanın kulübesindeki cama dokunuyorum.Sihirli lambadaki cin karşımda...
Birkaç dilim börek,el yordamıyla demlenen çay ve sıcak bir gülüş karşılıyor beni…
Sobanın yanındaki kanepeye oturuyorum.O,tam karşımda.Ellerini öpmek için eğildiğimde,"Ellerim yağlı"diyerek gülüyor.
Anlatıyor,“Kapımı kilitliyorum insanlara!”diyor,”övünen,kendini anlatıp giden insanları dinlemek istemiyorum!”
Gülüşümü hissedip gülümsüyor,dua ediyor…İçim titriyor…
Elindeki su bardağına dolu sıcak çayı seyrediyorum,döküldü dökülecek üzerine,korkuyorum;O hep gülümsüyor…
***
Ayak basılmamış bembeyaz karların üzerine basarak gidiyorum.Çıkardığı ses beni mutlu ediyor.İzlerimi takip etseler belki dedeme onlar da dua ederler,mezar taşlarının üzerindeki karları temizlerler belki…
Küçüklüğümde mezarlıklardan korkardım.Sevdiklerim orada olunca daha mı tanıdık geliyor?!..
Ölümün soğukluğunu ancak çocuk sesi bozar…
Günümü çocuk cıvıltısıyla,halı üzerinde yuvarlanarak tamamlıyorum.Onlarla yaptığım saçma hareketler bile çok daha sevimli oluyor.Çocuk ruhumu sevdiler;ben onları çok seviyorum…
Yazı bekliyordum fakat kar beyazlığı iyi geldi bugün bana,ona,onlara…
İyi günümdeyim:)

2 Şubat 2011 Çarşamba

Düşünmemeyi Düşünmek

Okul varken sıcak yatağından kalkıp hazırlanması zor oluyor insanın…
Mevsim kış ise sıcak ellerin kapı koluna,kirpiklerin birbirine ve ayakların yere yapışır.Ben de tatilde uykusuzluğun acısını çıkarmak isteyip her gece kendime söz veririm:
Bu sabah erken kalkmamalıyım!
Ve her seferinde okul saatinde uyanıp tavanı seyrederim…
Erken kalktığım bir gün,kahvaltı sırasında televizyondaki bir resme gözüm ilişiyor.Sunum yapan doktor”buradaki kutup ayısının resmine bakmanızı istiyorum”diyor.Uzun bir süre baktıktan sonra sözüne devam ediyor:”Şimdi bu resmi otuz saniye boyunca düşünmemenizi istiyorum,her şey düşünün ama bu resmi düşünmeyin!”
Otuz saniyede gözümün önüne sürekli getirdiğimi fark ediyorum.
Ve başka bir şey daha…
Beynimizle inatlaşırken aslında sözlerimizin sihrine yenildiğimizi anlıyorum.Öyle ya on saniyede belki de on kez aklıma gelen o resim,bir gün boyunca beni ne kadar rahatsız ediyor!
Erken kalkmamalıyım dediğimde aslında yine erken kalkacağımı söylüyorum.Sevdiğim kızı ya da erkeği unutmalıyım diyen aşık aslında gün içinde defalarca hatırlıyor onu...Ancak beynini başka bir aşkla doldurduğunda geriye itebiliyor...
Herhangi bir konu ile ilgili olumlu hayaller kurduğunda aslında insan haritasını beyniyle çizip belki de gerçekleşmesine büyük bir katkı sağlıyor…
Hakkında yazılıp çizilen onlarca kitap ve kurallardan bahsetmek istemiyorum.
Belki de istediğim yazımı okuyan her kimse ufak bir tebessüm oluşturabilmek yüzünde…
Gülümsediğinizi hissediyorum:)
Kutup ayısına bakın,gözlerinizi kapayın ve düşünmemeye çalışın:)

Kapandığı anda bile gözünüzün önünde…
O zaman güzel şeyler düşünelim,güzel şeyler olsun…
Mutlu günler…