30 Nisan 2011 Cumartesi

Masum Bir Sınav(Dilerim:)


Heyecanlı yürekleri yine sınava sürükledi eğitim sistemimiz…
Annesinin,babasının,yengesinin,halasının elini tutan okulun da yolunu tuttu bu gün…
Benim garip kuzucuklar köy minibüsünden inerek öğretmen arkadaşımla birlikte görev aldığım okula geldiler…
Kızlarım evde ne kadar kolye varsa boynuna geçirmiş,erkeklerim saçlarını güzelce tarayıp kokular sürünmüşler…
Beni görünce gözleri parladı hepsinin…
“Valla örtmenim,yani bir hafta öncesinden yememe dikkat ettim.Yavuz,çikolata yeme dedi ama sanki yemem mi gerekiyordu?”dedi..
Başını severek güldüm..
Çocukluğum aklıma geldi…
Arkadaşlarımdan hem yaşça hem boyut olarak küçük olduğum için,onların bana üstünlük sağlayacağını düşünüp,öz güveni yüksek çocuk profili sergilerdim hep…O kadar da kendine güvenen birisi değildim;bu yüzden hırçındım…
Arkadaşlarıma sınav öncesi gaz veren ben,sınav zamanı bir beş-on dakika uyumuş;sınav görevlisi teyzenin “şşş uyan kızım,sınavdasın!”demesiyle irkilmiştim…
Sıranın üzerindeki harfler bile çıkmış suratıma,siz düşünün artık ne kadar uyuduğumu:)))
Ha bu arada,sınavı kazanmıştım:)
"Uyuyarak kazandım!"diyenlere inat valla uyudum ben de:)
Neyse…
Öğrencilerime başarılar dileyip onları öptükten sonra  görev aldığım salona geçtim.
Bütün zıpırlar benim sınıfa toplanmışlardı…
Öğrenciyken öğretmenlerin ellerini arkaya atıp tepemde durmalarından sinir olduğum için çocukları oturduğum yerden seyretmeyi tercih ettim…
Kendi kendilerine konuşuyorlar,hayali işlemler yapıyorlar,elleriyle garip şekiller oluşturarak soruları çözmeye gayret ediyorlardı.
İki saat boyunca yerlerine çakılı kaldıkları için zilin çalmasıyla hepsi dışarıya koşmaya başladı.
Zil çalınca öğretmeni bile ezmeyi göze alırlar:)
Dilerim hepsi emeğinin karşılığını alır…
Şifrelerin,saçmalıkların olmadığı güzel bir gelecek çıkar karşılarına…
Umut ediyorum şimdilik…
Her şey kötüye gitse de…
Bu günümün şarkısı ve klibi:

24 Nisan 2011 Pazar

Pembe Mezarlık



Bulutsuzluğu özledim,
Denizi özledim,
Yeşili özledim,
Seni özledim...

21 Nisan 2011 Perşembe

A'MÂK-I HAYAL


"Acayip,"Var"ile "Yok" eşit olur mu?Mesela ben şimdi varım,yarın yok olacağım.Bu iki hâl arasında fark yok mu?dedim.
Deli başını çevirdi,kahkahayı kopardı:
-Vay!Sen varsın ha!Acaba var mısın?dedi"
Varlık ve yokluk,iyi ve kötü..
Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi..

Hayalin derinliklerinde bakış açısını değiştirebilecek ender kitaplardan bana göre...
Kitabın sadeleştirilerek okuyucuya ulaşması da kitabı anlaşılır kılıyor.Kısa sürede bitirebilir,tekrardan okumak isteyebilirsiniz.
Bu arada kitap 1910 yılında yayımlanmış...
***
23 Nisan telaşı da içimizi sardı..
Biz hazırız:)
Güzel şeyler olacak...



13 Nisan 2011 Çarşamba

Doyumsuzluk ve Çocuk

Elindeki su şişesinin kapağıyla oynarken,"Biz küçükken gazoz kapaklarından kendimize oyunlar üretirdik,şimdi küçük kardeşimin önüne araba koysam,ben sıkıldım diye tutturur"dedi.
Sonrasında herkes kendi düşüncesini ve başından geçenleri anlatmaya başladı.Kiminin iki yaşındaki yeğeni,doğru düzgün konuşamaz iken gazetedeki bütün araba markalarını sıraladığını,diğerinin akrabasının reklamlar başladığında televizyona odaklandığını,çocukların artık oyunlardan sıkıldığını,sadece bilgisayar oyunlarının onların dikkatini çektiğini anlattılar...
Çocuklarına limon satmayı öğreten halamın,o zamanlar ne yaptığını anlamaya çalışamasam da çocuklarının şimdi iyi birer girişimci olduklarını görüyorum.
Şimdi değil limon satmak,çocukların dışarıya çıkacakları cesaretleri bile kalmadı,televizyon haberleri ve canavarlaşan insan türleri yüzünden..
Peki çocuklar gerçekten doyumsuzlaştılar mı?
Şehirde öğretmenlik yapacağım zaman vereceğim bir şekere burun mu kıvıracak çocuklar?
Zorlanacak mıyım,bilmiyorum.
Oturup geçmişteki çizgi filmlerden bahsetsek-ki zamanında olmuştu-herkesin ortak filmleri,oyunları ve hatta çamurdan yaptıkları bebekleri olmuştur.
İtiraf etmek gerekirse şu an zirvede olan çizgi filmi seyretmeye bir dakika bile tahammülüm yok..E çocuk musun,diyebilirsiniz ama ben eski filmleri seyretmekten gerçekten keyif alıyorum.
Çocuklar zamanlarının çoğunu evde geçirdikleri için  anneleri veya babaları onlarla eğitici faaliyetlerde bulunmaya başladılar.Yapılabilecek en güzel etkinliğin de bu olması gerektiğini düşünüyorum.Televizyonun içine hapseden etkisinden kurtulmak için annelerin gerekli özveriyi göstermeleri ise ayrı bir güzellik...
Evet,benim de ailem ilgiliydi;ama hatırladığım en iyi katkı babamın ödevlerimde bana yardımcı olmasıydı.Geri kalan zamanlarda dışarıda icat peşinde koşturuyordum.Bulaşık telini yakıp maytap niyetine sallamak gibi:)))
Şimdilerde birkaç çocuğu kendi haline bıraktığınızda oyun kuramadıklarını görebilirsiniz.Her birinin ilgi alanı farklı olduğundan bir arada olmaktan da çabuk sıkılacaklardır.
Çocuklar,aklınıza dahi gelmeyecek küçük olayları zihinlerinde tutar ve doğruluğundan emin olamadan kendileri hayata geçirirler.
Bu bir reklam da olabilir,yanlış seçilmiş bir film de..
Keşke onlara mücadele edebilecekleri bir hayat sunulabilse..
Bu şartlarda zor...


12 Nisan 2011 Salı

Ve Bu da Mutluluğun Belgesi:)




Her biri başka bir alemde...

Maksat,sadece onun peşinde koşturmak...
O,dünya...
Ve üst geçit,daha da yaklaştırdı onları semaya...

Paylaştılar;
Salıncağı,oyuncağı,doğayı..
Velhasıl,hayatı...
***
Bugün,lapa lapa kar yağdı buraya..Güvercinlerin tutunacakları dallar kar ile kaplandığı için hepsi asfaltta kendilerine sığınacak bir alan oluşturmuşlar.Minibüs şoförü çeşitli manevralar yapsa da birçoğunu ölmekten kurtamadı..Kötü bir görüntüydü..
Ve ben,yine yine yine bu ani hava değişiminden payıma düşeni alarak hastalandım...
Şaşırtıcı değil mi:P
Bahar,hangi aya gizlendiyse lütfen gelsin..!
Artık gelsiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin!!
Yoksa baharı bile görmeden yaz gelip geçecek mi?

10 Nisan 2011 Pazar

Mutsuzluk Bulaşıcıdır;Mutluluk Gibi..









Güneşin yüzüme vurduğunu hissettiğim an,pencereye yönelip masmavi bulutu seyrediyorum..Güne güzel başlamanın bana iyi geleceğini bildiğimden kendi kendime söz veriyorum:
Kimsenin seni üzmesine izin verme!
Mutluluğumu bulaştırmak istediğim arkadaşıma yaklaştığımda;"Çok bunaldım!"diyor..
Al,hadi buradan yak!!
Servis arabasına bindiğimizde bir başkası, "Akşam olsa da uyusam!"diyor..
Türlü olumsuzluklar,aksilikler,somurtuk yüzler;yani çevrenizde bulunan her üç kişiden biri..
Ya da iki mi demeliyim?
Ne oldu bize?
Bazen beni okuyanları düşündüğümde,mutsuzluğuma değil,mutluluğa ortak olsunlar diye düşünüyorum.
Bir küçük resim,bir tatlı anı..
Herkesin mutlu olmaya hakkı var..
Mutsuzluk,cam fanusa saklanmak gibi..
Çevrende olanları görüyorsun,duyuyorsun.Yaşamasan da onca şey seni mutsuzluğa sürüklüyor..


Tüm,hafta boyunca hafta sonu gerçekleşecek olan "Bilgi Yarışması"-ne saçma bir yarış olduğu hakkında konuşmama gerek dahi yok,oldum olası sevmedim-için iki öğrencimi sınava hazırladım.
Geri kalan boncuk gözlere ise"e hadi siz de hafta sonu gelin,sizi de parka götüreyim"dedim..
Çıldırdılar..
Dün,köy minibüsünden indiklerinde hepsinin en güzel kıyafetlerini giydiğini,çantalarını taktığını ve hatta topuklu terliklere varıncaya kadar süslendiklerini gördüm..
Al,sana mutluluk!
Marketten yiyecekleri aldık ve koyulduk yola..
Parkı gördüklerinde hayatı unutup o renkli oyuncakların,salıncakların tadını çıkardılar..
Erkeklerin halı sahaya baktıklarını gördüğümüzde ise,onları sahaya doluşturup deli gibi oynamalarını sağladık.
"Örtmenim,bu sahada düşsen de bişeyyy olmuyor,valla bak!"dedi öğrencim..
Bir de yuvarlandı deli gibi:)
Mutluluk,harcayamadıkları paralarıyla kâğıt helva almaktı.Hepsi birbiriyle paralarını,yiyeceklerini,mutluluklarını paylaştı..
Yolda ilk kez gördükleri üst geçide uzay aracı gibi bakıp ve hatta merdivenlerden çıkıp poz vermelerini unutamam asla..:)
Okula gittiğimizde bir öğretmen geldi yanımıza;"Keşke herkes sizin gibi düşünse,baksanıza hepsinin yüzü gülüyor!"dedi..Ve yarışmayı kazandığımızı işte o an hissettim..
Yarışma unutulacaktı,geriye yaşanan o dolu gün kalacaktı..
Kazanamayanları mutsuzluğa sürükleyen bu tarz yarışmalar,yapanların yanına kâr mı kalacaktı bilinmez..
Öğretmenler kendilerine düşen en büyük payı alıp,onlara mutsuzluğu bırakacaklardı..
Mutlu olurken çevresindekilere mutsuzluk tortuları bırakmamalı insan...
Mutluluğu bulaştıracağınız güzel bir hafta diliyorum...

6 Nisan 2011 Çarşamba

İki Arada Bir Derede Yaşam...



Gittim...
Oldurulamayan yolu,adımlayarak gittim...
Her adımda daha da çamura bulandı çizmelerim..
Kurumuş çamurlu ayaklara kızmamayı öğrendim..
Hak verdim..
Üç-beş bisküviyi ve iyi yürekli bir öğretmen arkadaşı yanıma eş ederek ilerledim..
Boy sırasına giren kardeşlerin yüzündeki kocaman gülümsemeyle kurudu taşlar..
Köyün en tepesindeki ev..
Şato mu demeliyim?
Dağların zirvesinde olurdu en güzel evler..
En azından öyle bilirdim..
Korucu bir köpek,uçmaktan yorulan sinek ve durgun danalar..
Kerpiç kokan eve girerek mutlu ettim Ferdi'yi..
Gelmek istememiş bugün okula..
"Karnım aç,ekmek bitmişti,bir parça yiyebildim"dedi..
Açıkladı annesi:
"Her birine bir parça verdim;yetmedi.."
Sobanın yanına oturuverdi,elleri dizlerinde...
Ha bir de evin kedisi..
Gönlü tok bir kedi ile ilk defa tanıştım..
O da mı açlıkla terbiye edilmişti?
İki anne,on yedi çocuk..
Büyük sıkıntıların içinde sadece çamaşır makinesini hayal eden bir anne..
Belki de ellerinin dokunmasını istediği bir çocuk bezi..
Çocuk..
Hata..
Bilgisizlik..
Umut..


Dili farklı,yüreği aynı...
Iğdır-Köy...
Gidemedikleri memleketleri,ekemedikleri tarlaları,bilemedikleri akrabaları...
İki arada bir derede yaşam...
Hem de bol şükürlü..
Şükretmeli..
Çok..