31 Mayıs 2010 Pazartesi

Renkli tekerlek:)

Ailedeki herkes hatta kuzenler de dahil olmak üzere,hepsi bahçe için uğraştılar bu hafta sonu…
Renkli eller operasyonu adı altında ben de katkıda bulunayım istedim ve daha önce bahsettiğim tekerleği boyamak için malzemeleri hazırladım.
Önce beyaza boyandı karamsar tekerlek.Aydınlandı sanki bir anda bahçe…
Biraz mavi olmalı değil mi üzerinde?Gökyüzünü yerde hissettirmeli.
E güneşin sarısını yanına katmasak,yeşili kıskanır,güneş otları sarartır…
Ve kırmızı:)
Elim başka renge gitmiyor ki:)
Ve tekerlek hazııııııııııııııııııııır:)

Hiç bu kadar renkli olmamıştı.
Gaza gelip her tarafı boyayabilrim.
Toprak solucanlarını bile:)
Solucan demişken;ağaç dibindeki otları temizlemeye çalışırken kocaman solucanların da dışarı çıkmasına neden oldum.Onlar da keyiflerini kaçırdığım için bana kızgın olabilirler…
Son olarak dört tane meyve ağacının temizlenmesi için zorlu uğraşlar verdim ve sonunda çimenlere yığıldım.
Dedem de derdi sen bu işi beceremiyon torunn diye...
Ben bu işi beceremiyorum:)
En iyisi hep boyama yapayım:)
Yazımı bitirmeden penguenli yazımda kalemlik yaptığımızdan bahsetmiştim.
Mandal kalemliğimi de sergileyeyim:)

Şu aralar sınavlar,projeler derken kendime oyalanacak başka şeyler bulmak istiyorum.
İyi geliyor bu bana...
Herkese renkli  günler diliyorum…

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Tanıktır aşk...


Tanımak,tanımaya çalışmak…
Sanki yeni başlar sorgular.Yeni bir yaşamı adımlar günahlar.Önyargılar günahtır…
Tanımakla yaşam yeniden gözden geçirilir.”Ben buyum!”diyen yeni bir kimlik arar adeta.Tanıdıkça alışır,alıştıkça kendini uğurlar,yeni bir ben olur şahıslar…
Denizi dalgalanan,durulamayan,durmayan,şaşırdığı yollardan sapan kötümserliği bile kapanır onunla.Onu tanır,aşılanır ona.
Duran taşa dahi can verir,canlanır onunla…
Ve onunla sınırsız hayaller,sinirsiz et kadar ayrık ve leziz.İki papucu bir ayağa sokacak kadar da düşüncesiz!
Yaşamın payı o,mütevazı paydası sen…
Tanımak,tanıdıkça alışmak…
O olmazsa olmaz,yaşanmazsa anlaşılmaz hayat.
Tanıdıkça avuç içleri terler anılarda.Anılar heyecanlara bürünür,kalem uçları maviye…Mavi kuşun kanadıdır…
Ayrılamazlar tanıdıkça.Dönüşsüz gidişlerden korkarlar.Gönülden gönüle akabilmek varken dönebilme ihtimallerini sevmezler,sevemezler…
Aşkı tanıdığımda değişmedim diyen kaç kişi vardır?Törpülemedim sivri yanlarımı,susmadım,sabretmedim,beklemedim diyen kaç kişi?
Okunaksız yaşamları aşkla temize çekmedim diyen var mıdır?
Tanımak,tanıdıkça karışmak…
Hayata,sevgiye,özleme,gözyaşına,dahasına…
Yazılmamış metinlerde beklemez yalnızlıklar.Sözlüğün başında aşk,sonunda yalnızlık varsa;onlarca sayfa kelimelerle doluysa,sözlük geçsin karşısına çeksin harf tabancasını,kurtarsın tanıdığını…
Tanıdık ve aşka alıştık…
Tanıdık ve aşka karıştık…
Hayata tanık bir aşk değil mi?
Belki de aşka tanık bir hayat...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Görsel Sanatlar:)

Ana sınıfı etkinliklerimi şu yazımda göstermiştim:)
Evet,ben oldum olası resim yapmayı sevenlerdenim:)
Babamın bana kazandırdığı bu güzel yetenek sayesinde boya ve fırçalar elimden düşmedi hiç.Mesleğimde de etkin bir şekilde kullanabildiğim bu kabiliyetim,çocuklara daha kolay bir şekilde görseller sunmamı sağlıyor.
Babam ve amcamın yaptığı resimler evimizin duvarlarını süslüyor…




Ben ise, henüz sadece sınıfımın duvarlarını süslüyorum:)
Ana sınıfı öğretmenimizin yaptırdığı güzel etkinliklerden bir kaçını kuzucuklara yaptırıyorum:)
Mesela kartondan yaptığımız minik penguenler:)



Çok severim penguenleri:)
Bir diğeri tabaktan yaptığımız Mavi Şapkalı fittt adamlar:)



Yaparken keyif alıyoruz da daha sonra sınıf dağılınca çıldıracak gibi oluyorum:)
Bugün de Görsel Sanatlar dersimizde tahta mandallardan kalemlik yaptık.Onların resmini çekmeyi unuttum.Diğer yazımda artık:)
Mandalların etrafını gri soba boyasıyla ben boyayayım derken baygınlık geçirdim.Koku beni fazlasıyla tutmuş olacak ki sınıftan dışarı kendimi zor attım:)
Hala dengem şaşkın:)

24 Mayıs 2010 Pazartesi

camdan umutlar


Her sabah yüzlerine baktığım o çocukların farklı masalları var,mutlu sonla bitmeyen…
Öğlen arası öğrencilerimden birine “bana öğlen arası yemem için patates getirebilir misin?”dedim.Ondan bir şeyler istememin sevinciyle koşarak gitti eve.Geldiğinde annesinin öğle arasında beni yemeğe davet ettiğini söyledi.Utançla ne yapacağımı bilemedim.Emrivaki bir şekilde gitmiş olacağımı düşündüğümden sıkıldım o an…Boncuk gözleriyle bana hevesle bakan öğrencimi de kırmak istemediğimden gittim evlerine…
Kapının önüne kurulan sobanın üzerinde bir kazan,yanında boş dolaşmaktan sıkılmış toprağa uzanan bir köpek ve gökyüzüne yükselen dumanlar…
Eve tahta basamaklardan çıkarak giriyorum.Sendeleyip düşmekten korkar bir tavırla tutunmaya çalışıyorum yanımdaki tahtalara…
Bana kapılarını açan gönlü zengin bu kadın,tek göz odasının yanındaki mutfakta yiyecekler hazırlamış.Canım iyice sıkılıyor.Tek göz oda büyüdükçe büyüyor gözümde…
Sınıfta her şeyden bir haber anlattığım dersler aklıma geliyor.Türlü sorunları olan çocukların beni dinleyebilme ihtimallerini süzüyorum yüreğimden.Tortular kalıyor geriye,her şey kayıyor fikrimden…
Sıkılıyorum…
Renksiz hayallerini süsleyen renkli televizyon evin baş köşesinde.Odanın sağında gelinlik kadar beyaz bir yatak örtüsü,kırık masasıyla eğik duran ayna ve bir kanepe karşılıyor beni…
Yer sofrasına oturuyoruz birlikte.Allah ne verdiyse sunuyor bana,çocuklarla birlikte yemeği yiyorum.
Yemeği yiyemiyorum…
Eşinin uzun zamandır işsiz dolaştığından bahsediyor.Kendi tabiriyle “yapı yapmak istiyorum,çocuklar için,şehirde yaşamak bize hayal…”diye devam ediyor sözlerine…
Oluşturacağı yapı için hazırladığı ağaçlardan bahsediyor.Onları soymaya çalışırken ellerine batan çöplerden rahatsız dahi olmuyor.
Köyden sadece çocuklarının çıkabileceği umuduyla yaşıyor.Çocuk ise okuyup bir iş sahibi olduğunda memleketinden hatta babaannesinin mezarından uzak kalır diye köyü bırakamayacağını söylüyor.Kimi hayattaki ailesine bu kadar değer vermezken,çocuk mezardaki babaannesini sürekli ziyarete gidiyor…
Hayallerine bir an önce kavuşmak isteyen insanların o evi ziyaret etmesini isterdim…
Tahta basamaklar,gökyüzünden daha mavi duvarlar…
Ama en mühimi;
Candan sızan camdan umutlar…

23 Mayıs 2010 Pazar

Son Defa


Nasılsın nasıl gitti?
Alıştın mı sen de?
Rahat mısın artık İstanbul'da?
Evlenmişsin, nasıl oldu?
Bulabildin mi sonunda?
Hep anlattığın o meşhur huzuru
İyiyim ben
Hep aynı şeyler işte
Uyku hapları
Yalan dolan gülümsemeler
İyiyim ben
Hem sen tanırsın beni
Ne yapsam ne söylesem
O geç kalmışlık hissi
Son defa görsem seni
Kaybolsam yüzünde
Son defa yenilsem sana
Hiç anlamasan da
Son defa benim olsan
Uyansam yanında.
İnan pek yeni bir şey yok.
Biraz yaşlandım tabi
Seyrekleşti biraz saçlarım

Bir bitmeyen gece bıraktın
Ve üç nokta düşürdün
Belli etmedim ben pek, tenhalaştım
                                 (emreaydın)

21 Mayıs 2010 Cuma

Ertelenmiş bir şiir



Ellerin ateş ateş,can yangınlarında,
Yaşlı halinde sözcüklerin genç.
Kırışıklıklar yumağı gülücüklerin aynalarda,
Ve en insani vasfın,sessiz ağlamakların…
Zaman topraktaki muazzam bir birikim ey ihtiyar!
Boşver,büyüt düşündeki çocuğu.
Doğur kardeşlerini yıldızların,
Korkma,gecelere baskın kalp atışların.
Yalnızlığı ezbere bilsen de hoş,
Giydir gökyüzüne bulutları,
Densiz rüzgarlar açmasın yaralarını,
Bir yürek,bir umut ağacı ve binlerce fışkın,
Saatlerce göklere bakarsın alışkın,alışkın…
Hayatın dili nasır,seninse ellerin.
Ölüm rozeti,nihayetinde senin.
Zaman değirmeninde öğütülmüş aşkın,
Ununu eleyip de astığın vakittir işte…
Çekilen acıların taç olmayacak başına,
Baskın gelecek ölüm engellerine düş masalların.
Vakit erken dur daha gitme,
Odana giren güneşi memnun et daha,
Küçülme,yitme,erime,tükenme,yanma!
Sen suya düşen karsın,unutma…
Endişelenme en büyük sevgi bizim.
Öyle kent soylu türkülerimiz yok bizim.
Zaman taşımaktan yüreğimiz tok bizim.
Söyleyecek sözümüz çok bizim…
Gitme…
                                ezgilimelodi...
resim:Hayatta olmayan anneannem ve dedem...

18 Mayıs 2010 Salı

Gitmeli...



Ayvalık'ta narların altında gülümsemeli yine objektife...
Sevmeli kuşu,böceği.Güneş batırmaya inmeli sahile...

İzmir...
İzmir'e gitmeli...
Sevdiklerimize ellerimizde güneş toplayıp götürmeli...

Foça'ya uğramadan olmaz.
Yolda inip mis kokan gözlemelerden yemeli...
Tatilin huzurunu yaşamalı maviyle...

Sabahın köründe kalkabilmeli,okul varmış gibi tüm tatil fertlerini uyandırmalı inadına...
Denize karşı yapabilmeli en nefis kahvaltıları...

Gümüldür...
Sıcacık kumlarına ayak basmalı...
Yürümeli kumsalda,her dalgada okşamalı deniz ayaklarını...
Çoluk çocuk doluşup çökertmeli güzelim hamağı...

Çandarlı'da boncuk gözlü teyzeyi ziyaret etmeli...
Yokuştan sahile inmeli...
Eniştenin bahçe süslemelerine katkı sağlamalı...

Tüm kuzenler toplanmalı Balıkesir'de...
Minik Oğuz'un maceralarını dinlemeli...
Sıkmalı o güzel yanaklarını...
Bıkmadan,usanmadan sevmeli...

Geçen yazı aratmayacak bir tatil diliyorum kendim için...
Bünyem tatil istiyorrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr!!!!!!!!

16 Mayıs 2010 Pazar

GÜLümsedim Sakince...



Tanıyamadım,görmedim,uzun sohbetler edemedim,yaşadığı yerden dahi bir haberim...
Ama en iyi bildiğim şey göremesem de abartısız samimiyetimin bir karşılığının oluşu...
Bu sıcaklığı sayfama yorum yazan herkesten alıyorum.Bir başka hoşuma gidiyor yazılanlar.
Olumlu,olumsuz her türlü yorumlarınız için teşekkür ediyorum.


Son olarak da,sayfasında yüzümü gülümseten,ve bu gülüşümün de aslında herkes kadar bana da yakıştığını harika bir şiirle dile getiren Sakince ye teşekkür ediyorum.Blogda aldığım ikinci şiirdir bu...Ve ilki kadar da değerlidir benim için...
.......



Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı, bayramyerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi



Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor
Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi
Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın...
                         Gülten Akın
İyi ki varsın,teşekkürler:)
Mutlu pazarlar herkese...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kabus geri döndü:)


Televizyonun içinde insanların olduğunu düşündüğüm yıllardı 90’lar.Bir gün bize misafir olacağını düşünürdüm Susam Sokağı sakinlerinin.Çizgi filmler vazgeçilmezlerim arasındaydı elbet ama benim o zamanlar keşfettiğim bir yönüm daha vardı…

Korku filmleri:)
Seyretmekten korkmadığım fakat sonrasında tuvalete gitmek için koridoru iki saniyede koşabildiğim,kısacası yaşantıma yansıttığım filmlerdi onlar.
Gülebildiğim tek korku-komedi filmi ise Beter Böcekti:)"Deeeeyoooo deeeeyoooo" şarkısıyla özdeşleşen hatta Grup Vitamin'in film müziğine Türkçe sözler ekleyerek pop müziğine kazandırdığı bu eski filmi arada özlemiyor değilim:)
Annemlerin seyretmeme izin vermeseler de abimle bir yolunu bulup kaçamak izlediğim bir film daha vardı.Ve benim yaşlarımda olan her çocuğun vazgeçilmez korku filmleri arasındaydı Elm Sokağı Kabusu.
Freddy denilen amcanın uzun tırnakları tuvalet deliğinden çıkacak diye bir müddet lavaboya annemle gitmiştim.Çünkü korku filmi serilerinin birinde böyle bir sahnesi vardı.
Elektrik süpürgesinden de korkardım.Acaba Freddy amca ne zaman çekecek beni içine diye endişelenip dururdum.
Korkularımı atmanın en kolay yolu ise filmi seyretmeyen arkadaşlara abartarak anlatıp onların da korkmalarını sağlamaktı.Belki bir voltran oluşturabilirdik:)
Sabah ilk tenefüste sınıfın köşesine birkaç masum kurbanı çekip anlatırdım filmi.Yaptığım zulmü düşününce gülüyorum halime.Benim gibi bir arkadaşım olsun istemezdim herhalde:)
Bir dönem ise Taş devrindeki Fred’in o Freddy olduğunu düşünüyordum.Korkmamak için bir bahane olsa gerek bu:)


Ve işte Freddy severler,Elm Sokağında Kabus geri döndü:)


21 Mayısta gösterime girecek olan filmi seyreder miyim bilmiyorum.Çocukluğuma dair bir şeyler hatırlatabilir belki bana:)Fredy’nin eski Fredy olmadığını düşünmek beni üzse de:)
Ama o dönemlerde çekilen kaliteli bir film olması bakımından yenisinin eskisi kadar korkutucu olmayacağını düşünüyorum.
Uzun tırnaklı Fredy baba:))))
Ürktüm birden:)
Boşu boşuna bizi geren filmlerdir korku filmleri.Yorgan altında gözler anlamsızca kısılır,işaret parmaklarıyla kulaklar tıkanır,yalnız asla seyredilmez düşüncesiyle bir kurban daha seçilir.Ve o kurban nedense korku filminde uyumayı başararak seni yalnız bırakır…
Ailecek oturulup izlenebilme kategorisi de pek nadirdir.
Ben özellikle çocukların seyretmesine karşıyım.Etkilerini kesinlikle ilerleyen yaşlarında görüyorlar.Anneler çocuklardan uzak tuttuğunu düşünseler de arada benim gibi bir yolunu bulup seyredenler çıkabiliyor:)
Şimdilerde çok fazla korku filmi seyretmiyorum.Daha doğrusu korku filmlerinde işlenen konuların hep aynı olduğunu düşünüyorum.
Bir grup niye ıssız bir otele gitsin?
Niye iyiler yaşasın,kötüler ölsün?
Niye aslında dünyaya gelen ruh, iyi niyet adına bütün insanları katletsin?
Niye Japonlar daha çok korku filmi çevirsin?
Kısacası korku filmleri kalitesi gün geçtikçe düşüyor.

Gothika beni etkileyen ender korku filmlerinden birisiydi …Film,ilerleyen sahnelerde beni hem şaşırtmıştı,hem de bazı bölümlerde gerçekten ürkütmüştü.Seyreden varsa bilir ne demek istediğimi:)
Ben,yazın yaklaştığı şu günlerde gündüz güneşin enerjisini toplayıp akşamın serinliğinde balkonda mısır eşliğinde hoşunuza gidecek filmleri seyredin derim:)
Boş yere gerilmenin bir anlamı yok değil mi?:)
Bu arada ben içeriği korku olan kitaplardan daha çok korkuyorum:)

14 Mayıs 2010 Cuma

Tatlılık:)


Sevgili Ayşenur vermiş olduğu ödülle sayfamdaki tadın dozunu artırmış oldu.Tatlandık iyice:)
Kendisine teşekkür ediyor,ödüldeki maddeleri yerine getirmeye çalışıyorum...

-Bu ödülü on tatlı blogger’a gönderiniz



-bu ödülle ilgili bir post hazırlayınız ve ödülü kimden aldığınızı cümle aleme duyurunuz :)


-Ödülü blogunuza koyunuz ki gören ne kadar tatlı olduğunuzu anlasın


-Ödüllendirdiğiniz 10 kişiye yorumla haber veriniz ki onlarda sevinsin :)

http://bilge-orfe.blogspot.com/

http://nesim-inewbahar.blogspot.com/

http://hikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com/

http://nisasena.blogspot.com/

http://lillyum.blogspot.com/

http://cennettenbirbahce.blogspot.com/

http://tedirginruhcikolatacisi.blogspot.com/

http://suinci.blogspot.com/

http://sakincee.blogspot.com/

Dokuz tane yazmışım.Çaktırmayın:)
Sabah da çikolatamı(Alpella Riva) kuzucukların en tatlısı Ömer hediye etmişti:)
Bir ara köyde nerede buldu bunu diye düşünürken aklıma köyde yeni açılan bakkal geldi.Hatta bakkalın sahibi pala bıyıklı amcanın okula nasıl heyecanla koştuğunu düşündükçe gülüyorum.Veresiye defterini,kızı çalışma defteri olarak yürütmüş.Adam ilk şoku yaşadı kızı sayesinde:)
Neyse konuyu dağıtıp kaynatmayayım:)
Ödülü alan,almayan blog dostları!!!!!!
Hepinize buradan onyüzbin tane tatlı gönderiyorum.Yanar dönerli meyve tabağı da yanında hediye:))
Sağlıklı ve mutlu hafta sonları diliyorum...

11 Mayıs 2010 Salı

Mutluluğun sarı halkası...


Kömür karası saçlarını acıtırdı paket lastiği.
Ve onu her çıkarışında saçları dökülürdü bir bir.
Ama o sadece benim saçlarımı kitap arasında saklardı.
Ve saçlarıma en çok,
Papatya yakıştırırdı

9 Mayıs 2010 Pazar

Bonibon kekli hafta sonu:)

Gün ışığı gözlerimi alırken yatağımda vaktin epeyi geçtiğini düşündüm.Zinde bir şekilde kalktığıma göre uykumu almış olmalıydım.Saate baktığımda 7’yi gösteriyordu:)

Tekrardan yerime gidip uyumadım.Balkonun önündeki çam ağacına yuva yapan kumruları seyrettim.Vakitsiz öten komşunun horozunun cılız ötüşünü dinledim.Ardından güzel bir kahvaltı için hazırlıklar yaptım annemlere…
****

Yapı itibariyle sabırsız biriyim.Her şeyin çabucak oluvermesini isterim.Olmayınca da ne kadar isteğim varsa hepsini yok ederim.”Bi daha da yapmam!”deyişlerime çevremdekiler alıştı.Ben de alıştım:)
Ama sabretmenin verdiğim eğitim hayatında ne kadar da önemli bir şey olduğunu anladım.Bir elin parmağını sayamayan çocuğun gün geldiğinde iki,üç basamaklı sayılarını çarpabildiğini,okuma hızının gün geçtikçe arttığını ve dahasını öğretti küçük çocuklar bana…
Onlarla sabretmeyi öğreniyorum sanırım…



Aylardır dolabımın çekmecesinde duran 2000 parçalık puzzle “hadi başarabilirsin,otur ve tamamla beni!”diye kapalı kutusunda bana sesleniyor.Daha önce 500 yada 1000 parça ile uğraştığım için 2000 parçayı gözüme kestiremiyorum.Onunla yeteri kadar uğraşmaya sabrımın olacağını da sanmıyorum.
Elbet bir gün o da tamamlanacak,
Ama bu gün değil:)
****
Bu gün evde yalnızdım.Evin sessizliğinde kendime uğraşacak bir şeyler bulmam gerekiyordu.Kalktım bize kek yaptım,üç yumurtayla hem de:)



Mutfak dolaplarını karıştırırken bonibonlarımı buldum.Benden başka yiyen olmadığı için benim diyorum:)
Bonibonlarla gerçekten lezzetli bir kek yaptım:)Denemek isteyenler  portakal ağacı na bakabilirler.Tarif yazamayacağım maalesef:)



Üstüne bir de,benim okuyucularım arasında sayfasında şahane lezzetler sunan ve neredeyse ağzım açık baktığım sitenin sahibindeki tarifi denedim:)Aynısını bizimkiler de yapıyordu ama sırf şekli onunki gibi olsun diye uğraştım.Uğraştığıma da değdiCidden çok pratik bir lezzetti kabarcıklar.Tarifini isteyenler sevgiden esintiler adresinden bulabilirler.Hatta dahasını da bulabilirler:)
Yaptığım şeyleri yalnız yemek hoş olmazdı.Balkona kurulan soframızda annemin yaklaşık bin kez “yaa süper olmuş”diye gaza getirmesiyle daha da şenlendi soframız.Annelerin hoşuna gidiyor böyle şeyler:)
Dilerim sizin de hafta sonunuz güzel geçmiştir…
(Bu arada parmağımda iltihaplanma olduğu için kemikleşmiş.Geçmediğinde iğneler yoluyla çözülebilen bir rahatsızlıkmış.Doktor sevimli görünmek adına”elini kullanmazsın artık dedi.”Ben öğretmenim”dediğimde “hmmm ne yazalım reçeteye ozaman? dedi:).”Ehh Aspirin yazın” diye devam ettim.Hayatımda gördüğüm en enteresan muayeneydi.Doktor gülümseyip durdu…)

6 Mayıs 2010 Perşembe

sözlerimin hapsindeyim:)


Dilin kemiğinin olmadığının ispatı sözlerim vardır benim.Fazla doğallığımın etkisi altına giren cümlelerim yüzümün kızarmasına,utanmama,düzeltmek için bin türlü yol denememe neden oluyor.Neyse ki sonucu sadece birbirine benzeyen gülücüklerle bitiyor.
İşte birkaç örnek:
*Köy yolunda araba sayısı çok azdır.Hele bizim okula gelen araba,ya müfettişin olur ya valinin…Kimseler uğramaz pek okulumuza.Bir araba yanaşırsa da ufo gören masum köylü gibi araba gören masum öğretmenlere dönüşüyoruz...
Dışarıda bir araba görüyorum.Öğretmenler odasına minibüste dinlemek zorunda kaldığım”aşkımız buraya kadar”adlı şarkıyı dilime dolayıp giriyorum.İçerdeki kalabalığı umursamadan”yaaa bir amca arabasıylaaa gelmiiiş,aşıcılar(çocukların deyimi:) mı geldiii?”dememle,bir konu hakkında bilgi vermek için okulumuza uğrayan beyle göz göze gelmem bir oluyor.Adamın sadece gülümseyişini hatırlıyorum:)Bakar kör olan ben,içerdekileri gözlemlemeden pat diye konuşuyorum.Sonuç:utangaç bir gülümseme…
*Arkadaşa cep telefonu almak için bir telefon mağazasına giriyoruz.Tatlı dilli,güler yüzlü satıcımız bize bir telefon öneriyor.Cam masanın altından çıkardığı telefonu gösterirken ben”ama bu aynı televizyon kumandasına benziyor”diyorum.Genç adam”ben de bu telefondan kullanıyorum”diyerek o tatlı gülümseyişinin zıttı bir tavırla yüzüme bakıyor.Arkadaşım beni dışarıya doğru itekliyor.
*Öğretmenler odasında otururken gazetenin sinema sayfasında bir haber gözüme ilişiyor.Haberde yeni çekilen,içeriğinde vahşet dolu görüntüler olan korku filmini ,tek başına seyredene büyük bir ödül verileceği söyleniyor.Diğer öğretmen”ben izlerim”derken ben “vardır böyle psikopat ruhlular”diyorum.İkimizin cümleleri çakışıyor.Yani az önce söylesem belki sorun olmayacaktı ama neticede “ben size demedim”li cümlelerle dediğime pişman oluyorum…
*Evimizde akrabalarımızı ağırlıyoruz.Yemekler yeniyor,sırayı tatlı sohbetler alıyor.Konu evimizin mimari durumuna geliyor.Ben”ya kim yapmışsa cidden bazı şeyleri becerememiş.Nereden buldu bu çizimi?”diye söze karışıyorum.Annemin dayısı o esnada lavaboya gittiğinden annem beni dürterek”onu dayım çizdi,şanslısın ki odada değil!”diyerek beni uyarıyor.Şanslı olduğumu düşünüyorum…
Masum bir şekilde ağzımızdan çıkıveren cümlelerimiz tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.Herkesin vardır böyle anıları.Ama herkes benim kadar şanslı mıdır bilemem:)
Havadan nem kapacak durumlarımızda sevdiklerimizin söyledikleri sözler ağzımızdaki lokmalar gibi büyür durur.Alınırız,kırılırız,sinirleniriz,değişik tepkiler veririz.O an onların hangi hislerle söylediklerini düşünemeyiz.Ben bu konuda kendimi çok irdelediğim için her şeye alınmamaya özen gösteriyorum.Bu biraz beni zorlasa da:)
**
Bu aralar parmağım da beni zorluyor…
Mayıs ayı,sağ elimin mümkün olan bütün hasarları gördüğü aydır.İki sene önce bir hışımla tahtayı silerken elimi incitmiştim.Doktor bile güldü halime.Tahta silerken elini inciten öğretmen…:)
Geçen sene de  burada yazdığım bir problem yaşamıştım.Serçe parmağım kırılmıştı top oynarken.Birkaç hafta alçıyla dolaştım…
Ve yarın bir aksilik çıkmazsa yine doktora gitmek zorundayım.Sağ işaret parmağımın eklem yerinde can acıtıcı bir kemikleşme oluşmuş.Herhangi bir şeyi kavramaya çalışırken büyük sıkıntı yaşatıyor bana.Ve ben önemli bir şey olmaması için dua ediyorum.
Dua edin de bir şey çıkmasın olur mu?
Herkese sağlık dolu günler diliyorum…

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Bizi anlatan en güzel yazı...


Bir ses verdi uzaklardan.Anlatamadığım,kimine hikaye gelen gerçek hikayelerimi dinledi.Çamaşır suyu kutularından top,omo kutularından çanta yapan çocuklarımın seslerine kulak verdi.Sevgili Amozonik,Akheneton,Melike…O,işte…
Hikayelerimizi yolladık.En mutlu,en hüzünlü anlarımızı o da okusun istedik.Ne masum şeylerle sevindiklerini,küçücük dünyalarında nelere göz yaşı döktüklerini yazdılar.Sevgimizi de o pakete koyup gönderdik…
***
Biz alıştık bu duruma.Köyün şartlarına alıştık.Küçük şeylerden mutlu olmaya,şükretmeye alıştık…
Bu gün müdür yardımcısı ve ben çocuklarla istop oynadık.Ezgi ürtmeeeeen diye sesler yankılandı yıkık duvarlarımızdan…
Sahi bizim bir okul duvarımız yok!
Pireyle atasözlerinde tanışanlara inat burada bizzat tanışan bizler varız.Ne kadar yükseğe zıplayacağını,psikolojinizi bozarcasına sizi yiyip bitiren o canlılar…
Onları da tanıyoruz.
Siyasetmiş,koltukmuş,cinnetmiş,cehennemmiş,ruhumuz duymuyor.
Biz bir çocuğu okutabilmek için bin takla atıyoruz.
Çocuklarını sınav yapabilmek için tarlalara gidiyoruz.Ellerinin çamurları bulaşıyor kalemlere,ruhları çamura bulanmasın diye direniyoruz…
O, sayfasında beni,bizi,bizim gibileri o kadar güzel anlatmış ki;kendisine çok teşekkür ediyorum…
İyi ki sizin gibiler de var…
Yazıyı okumak isteyenler http://akheneton.blogspot.com/ dan okuyabilirler…