25 Haziran 2010 Cuma

Sessiz ezgi

Gerekiyor bazen sessizlik.
Bunun için,
uzun bir ara...
Değer verip sayfamı ziyaret eden,yorum yapan herkese teşekkürler.
Okunan sayfalardan bir yaprak eksilse de,gülümseyişleriniz eksilmesin.
Sevgiyle kalın...

24 Haziran 2010 Perşembe

İletişimin bozuk hali

Mutlu anlarla zamanı doldurmak adına yapmak istediğimiz şeydi birlikte bir şeyler paylaşabilmek.Bizi okul çatısı altında buluşturan eğitim sisteminin soğukluğuna inat sıcak sohbetler yapabilmekti gayemiz.Güzel gülüşlerimizi servis şoförümüze bulaştırdığımız için o da bizden birisiydi.Bizim kadar sıcak,içtendi…

Gel gelelim iktidarı kevgir bir idareci olunca,sevgi denizimiz kevgirden acımasızca boşalabiliyordu.Bugün bunun en canlı örneğini bir kez daha yaşadık.
Bir gün öncesinden planlanan mangal düşüncesine şoförümüz de dahil olmak üzere herkes katıldı.Sabah tüm malzemeler alınıp öğretmenler odasındaki masanın üzerine yerleştirildi.Sabah yapılan birkaç işten sonra herkes yemek için türlü işlere girişti.Kimi patlıcan közledi,kimi köfte yoğurdu.Kimi esprileriyle ortama şen bir hava kattı.Masa örtümüzün üzerine serilen zamanı geçmiş gazetelerle inşaat işçileri sofrası görünümü verildi.

Herkesin masa etrafında toplanmasını beklerken müdürümüzün kendi odasında yemek yeme kararını duyduk.Yüzümüzün düşmesine neden olan bu olayı umursamadığımızı belli etmek için yemek esnasında kahkahalarımızı daha içten attık,daha tatlı sohbetler etmeye başladık.
İnsanlar bazen tek bir kelimeyle de kendilerini belli edebiliyorlar değil mi?
Ama benim sıkıntım bu değildi!
Dün gece vefat eden Müdür yardımcımızın babası için okul sonrasında hep birlikte baş sağlığına gidelim dedik.Müdür beyden izin almak için kimse yanaşmayınca odasına doğru yöneliverdim.
Kapıyı nazik bir şekilde tıklattıktan sonra kendisinin bana sırtı dönük bir şekilde bilgisayar ekranına baktığını gördüm.”Hocam,biz..”dememe kalmadan”gidebilirsiniz!”dedi.
Bana,insanlarla konuşurken yüzlerine gülümsemem ve kibar olmam öğretildi.Karşımdaki çocuksa eğer seviyesine iner,büyükse mümkün oldukça gözlerine bakarak konuşmayı tercih ederim.
“Hocam,size bir şey söyleyebilmem için yüzünüzü görmem gerekiyor.”dedim.
Suratı asık bir şekilde yüzüme döndüğünde,gülümseyerek
“Teşekkür ederim.”dedim.
Anlatmak istediğim cümleyi hem yarıda bırakmış,hem de bazı devlet dairelerinde insanların davrandığı gibi benimle umursamaz bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
Kendi adıma değil ama onun için gerçekten üzüldüm.
İletişim,sandığımız kadar zor olmasa gerek.Birbirimizi tanımadan,yüzlerimize dahi bakmadan içtenliğimizi,samimiyetimizi anlayabiliyorsak bunu yüz yüze daha kolay başarabiliriz diye düşünüyorum.
Yürekleri kevgir olan insanlar berrak suyu akıttıkları için içlerinde taşı barındırabiliyorlar.
Onları sevmiyorum…

Ben yine de bugünü,kemiklerimizi yemek için bekleyen,hatta kimsenin yanına yaklaşamadığı kocaman köpeğin burnunun dibinde fotoğraf çekerek hatırlamak istiyorum.
Çünkü o beni anlayabiliyor!!!

22 Haziran 2010 Salı

Kitaplarım

2009-2010 Eğitim-Öğretim yılı henüz bizim için tamamlanmadı.Haziran ayının sonuna kadar yine okula gideceğiz.Gidiyoruz da:)
Son birkaç gündür terör yüzünden yaşadığımız sıkıntılara,köyümüzün yakınlarında yakalanan teröristlerle,yanımızdan geçen akrep denilen askeri araçlarla,başımızın üstünde dolaşan  helikopterlerle ve silah sesleriyle  birlikte yeni sıkıntılar eklendi.
Bu koşullar altında okula yine,yeniden devam etmek durumundayız.
Ülkemizin yaşadığı bu sıkıntıları bir an önce atlatmasını diliyorum.
****
Her ne kadar da yaşananlar yüzünden aklımızı toparlayamasak da seminer dönemindeki -bana göre- harcanan zamanı kitap okuyarak telafi etmeye çalışıyorum.


Geçenlerde elime ulaşan kitaplarımdan bahsetmek istiyorum.



Birincisi,kitaplarımın içinde okumak için sabırsızladığım tek kitap olan “Albümdekiler”.

Albümdekiler/Gülsen VAROL:

"Gülsen Varol, emekli müzik ve ingilizce öğretmeni. Kültür Bakanlığı ve TDK tarafından ödüllendirilen şiirleri var. Hasret Senfonileri - Bende Kalanlar - Velhasıl adını verdiği üç şiir kitabı olan yazarın, ayrıca İş Kültür Yayınlarından basımını sağladığı Ve Günahlar Var Ya isimli Vedat Varola ait bir de rubailer kitabı var. Albümdekiler onun ilk romanı."


Kitap hakkında ne söylesem benden önce bahseden değerli dostların cümleleri yanında ufak tefek kalacaklar.Diyebileceğim en güzel şey;”okuyun!”olacaktır.Kitabı elinize almanızla bitirmeniz bir oluyor.Geç de olsa okuduğum için çok mutluyum.Değerli öğretmenime çok teşekkür ediyorum.
Sizinle aynı okulda olmayı hayal ettim de…Çok isterdim…

Henüz okumadığım kitaplar hakkında da yazılmış olan kısa bilgiler;


 Elif Şafak/Med-Cezir:


Med-Cezir Elif Şafak'ın kadınlık, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat konulu yazılarından bir araya getirilmiş bir seçki. Kitabı, Elif Şafak'ın farklı yayın organlarında yayımlanan yazılarını severek okuyan, ancak bir kısmını da kaçıran okurlar için bir bütünlük gözeterek hazırladık. Elif Şafak'ın yazıları böyle bir toplam içinde peşpeşe okunduğunda, ona özgü olan açık bir hale geliyor: gece-gündüz, göçebelik-yerleşiklik, kadınlık-erkeklik, Doğu'da ya da Batı'da olmak gibi uçlar arasında salınım, bu uçlardan hiçbirine yerleşmeme, arada olma duygusu... Bu duygunun ilhamıyla yazılmış yazılar.


Med-Cezir toplamı, yazarın değişik alanlardaki bakışını yansıtırken, onu romanlarıyla tanımış ve takip eden okurlar için de edebiyatının izini sürebilecekleri keyifli bir okuma vaat ediyor

Chres Cleave/Küçük Arı:


"Size bu kitapta ne olduğunu anlatmak istemiyoruz; çünkü gerçekten çok özel bir hikâye ve biz onu bozmak istemiyoruz.
Yine de bu kitabı almanıza yetecek kadar bilmeniz gerektiğinden, sadece şu kadarını söyleyelim:
Bu, yaşamları kaçınılmaz bir şekilde çarpışan iki kadının hikâyesidir. Ve biri korkunç bir seçim yapmak zorundadır.
İki yıl sonra tekrar karşılaşırlar ve hikâye burada başlar...
Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen, neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü, olayların akışında...
"Bir sonraki Uçurtma Avcısı."
-Library Journal-
"Sizi alıp götürecek''
-Washington Post-
"Okuduktan sonra unutmanız hiç de kolay olmayacak."
-Financial Times-
''Hiç tartışmasız 2009'un açıkara en iyi kitabı''
--Metro-

Jean Christophe Grange/Ölü Ruhlar Ormanı:


"Jeanne Korowa tek bir hata yaptı. Katili ormanda arıyordu.
Oysa orman katilin içindeydi. İnsanın içindeki vahşi çocuk gibi.
Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris'te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır.
Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin'de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar."

Alexandra Cavelius/Leyla:


LEYLA BOSNALI BİR KIZIN YÜREĞİNİZİ BURKACAK VE TÜYLERİNİZİ ÜRPERTECEK GERÇEK HAYAT ÖYKÜSÜ Bosnalı Leyla büyük bir kâbusu atlatmıştı: Bosna’daki toplama kampında geçirdiği iki yılı. Binlerce kadının travma geçirmesine neden olan savaşın karanlık ve baskıcı yüzünü anlatan bir kadın... Onun isyankâr öyküsü ve acıyla dolu dokunaklı kaderi...
“Bu kitabın kapağını açmadan önce, cehenneme açılan bir kapının eşiğinde olduğunuzu bilmelisiniz. İnsan denilen yaratığın bütün kötülüklerini sergiye çıkarttığı bir coğrafyaya, Balkanlara adım atacaksınız… Kadınların beden ve ruhlarının nasıl lime lime edildiğini okurken “insan uygarlığı” denilen barbarlıktan kaçıp, en vahşi hayvanların şefkatli uygarlığına sığınmak isteyeceksiniz.” -Sydsvenska Dagbladet.
Bu kadar acı ve yürek burkucu bir kitap okumadım. Ağlayarak elimden bıraktığım kitaba her seferinde geri döndüm. Korkunç bir öyküydü. Bir zamanlar basın organlarında Yugoslavya’nın adıyla birlikte duyduğum ‘etnik temizlik’, ‘toplama kampı’, ‘toplu tecavüz’ gibi sözcüklerin ne anlattığını bu kitapla anladım. -Allt om Böcker
Balkanlarda neler olup bittiğini anlatan sarsıcı bir kitap. Leyla kendisinin ve başka kadınların yaşadıkları cehennemi haykırıyor... Bu kitabı sonuna kadar okuyup bitirmeden duramıyorsunuz. -Svenska Dagbladet
Eğer yetkim olsa her okula insanlık dersi diye bir ders koyar ve bu kitabı herkesin okumasını zorunlu kılardım. -Dagens Nyheter

19 Haziran 2010 Cumartesi

Tatili anlamak...

        Yoran saatlerden sonra yeter bana,bir kitap,bir hamak
Ve
Bir çiçeği koklamak...

Keyiflidir,çileği toprağından arındırmak,

Kirazı dalından koparmak...

Çiçeklerin renklerinde kaybolmak...



                            Tuğla görünümü verilmiş,baba yapımı ocaktan ızgara balık tatmak...


Akşamın haberini papatyanın kapanan yapraklarından almak...

Bir günün sabahını kapatıp,
lambaları yakmak...


  

17 Haziran 2010 Perşembe

Başlıksız


Sevginin en tatlı ifadesidir öpmek.İyidir,anlamlıdır ama ben oldum olası öpme olayını sevmemişimdir.Ne kadar sevgi dolu olursam olayım,yanağımda oluşan o ıslaklık psikolojimi anında etkiliyor.Kuru öpenlere sözüm yok elbet:))))Köyde de "yaklaşmayınnnn!" dedim,dinlemediler:)

Bu alışkanlığımdan teyzeler şapır şupur öpüp,elleriyle yüzümün şeklini değiştirerek vazgeçirmeye çalıştılar.Küçük çocuklar yanıma kedi gibi sokulup sevimlilikleriyle öpmeyi başardılar.Hele ki öpen  teyzenin yüzü ıslaksa ve öptüyse durumum daha da vahim oluyordu:)
Bu kadar istemememe rağmen “öpücük hastalığı” diye kendi aramızda adlandırdığımız bir tür virüs anasınıfı öğretmenimize bulaştı.Yüzünde çıkan kızarıklıklar git gide yaraya dönüşünce hastaneye gitmesini söyledik.Doktor,çocukların öpmesinden kaynaklanan,hatta bebeklerde daha çok rastlanan bu durumun kendisinde de olduğunu söylemiş.Yüzünün büyük bir bölümü yara içinde.Haliyle ben okul kapanmasına bir gün kala korkmaya başladım.


E ben diyorum "sev beni sev beni seeeev uzaklardaaaan,öp beni öp beni ööp yaklaşmadaaaan:))(Turist Ömer repliği:)Dilerim bu espri de elimde patlamaz:)
Fatma ürtmenin gerçekten sıkıntı verici  bir hastalık olan bu durumdan bir an önce kurtulmasını umuyorum…
Tatil diye diye getirdim tatili bir güne:)


Bugün gidip kuzulara hediyeler aldık öğretmen arkadaşlarla.Onlar kitap alırken ben rüzgar gülü aldım.Köyün tepesinde koştukça beni hatırlarlar ne hoş:)
Hiç böyle hediye veren öğretmenim olmadı:)
Evraklarımı teslim ettikten sonra karneleri doldurdum.Erkeklerin karnelerine uğur böcekleri,kızlarınkine sarı papatyalar yaptık.Kurdelelerle de dosyaya iliştirdik.
Sınıf dolabımı temizledim,beşinci sınıf için hazırlıklarımı tamamladım.Kendim hazır değilim tabiî ki:)


Kuzulara ben ödül verdim,beni de kuzusu gören Bir dost blog bana ödül verdiiiii:)

Dalgaları aşıp yüreğine ulaşabildiysem ne hoş.
Çok teşekkür ederim sana…
Ödülün gereğini yerine pek getiremesem de sergilemekten mutluluk duyacağım…
Bu arada kandilinizi kutluyorum.Hepimiz için hayırlı olanı diliyorum.
Sevgiler,saygılar:)

15 Haziran 2010 Salı

Günün özeti:)

Öğrencilerimle geçireceğim son üç günüm;köydeki yeşil gözlü garip sinekle,başını Haluk Levent konserindeki gibi sallayan kahverengi atla,başı yazmalı üç yaşındaki kız çocuğuyla,yiyecek almak için çöp kutusuna sıkışan keçiyle ve sayamadığım onca canlı ile geçireceğim birkaç zamanım daha var…

Zamanımın büyük bir kısmı e-okul işleri ile geçiyor.Sınıf öğretmeninin yükü on kat daha fazla olduğu için idareye teslim edilmesi gereken ne kadar belge varsa halletmek için çaba sarfediyorum.


Bugün okulumuzda sekizinci sınıfın cici kızları veda yemeği düzenlemişler.Bizim çok amaçlı zindanımızı(alt katta ve çok karanlık) süslemişler,sunular ve tiyatrolar hazırlamışlar,anneciklerine yemekler yaptırmışlar.Olay yerine ilk ben gideyim istedim ve koşarak indim salona.Kapıyı açtığımda alkışlar ve başımdan aşağı dökülen-bir kısmı da bardağımdaki çaya dökülen-süslerle karşılandım.Karşımda mütevazı bir masa,yanan mumlar,patlamış mısırlar,pastalar,börekler duruyordu.En güzeli de kuzucukların yüzündeki o tatlı gülümsemeydi.


Diğer öğretmen arkadaşlarım da salona gelerek bu tatlı partiyi renklendirdiler.Resmiyetten uzak,birbirinin taklidini yapan müdür,müdür yardımcısı ve öğretmenler kendilerini o gün alınganlıktan uzak tutup,yapılan taklitler karşısında kikirdemeye başladılar.
Sekizinci sınıf öğrencileri beni taklit ederken Süper Mario gibi okulda koşturmamı,gülücüklerimi,mini birleri severken söylediğim şarkıları taklit ettiler:)Ha bir de unutkanlığımı:)
Bugünün başka bir olayı ise öğretmenlerin tayin durumlarıydı.Okulumuzdaki birkaç öğretmenin istedikleri yerlere tayinleri çıkınca hepimiz onların adına sevindik.
Dilerim tüm öğretmen arkadaşların istedikleri yerler çıkmıştır…
Beni hiç katmıyorum.Ben sözleşmeliyim:)))))
                                                                  ***
Yarın annemin doğum günü:)
Kelebek şeklinde pasta yapmalıyım,üzerinde renkli bonibonlar olsun.Süslü bir pasta olsun:)Pastaya baktığında beni hatırlasın:)
Baktığı her renkte beni hatırlar o zaten…
                                                                 ***
Kuzucuklardan inciler:


Hep birlikte Pamuk Prenses’in yeni versiyonu seyredilir.
Cadı,kazanı karıştırırken,kuzucuklardan biri söze karışır:
“Ürtmenim baaaak,aşure kaynatıyooo cadı!”
“Aşure değil o,çorba yapıyodur.”
“Yaaa niye cadı desinler ona,ot kaynatıyo oooot”
“Belki elma pişiriyodur,öncekinde elma yediriyodu,bu sefer pişmiş verecek kesin…”
Uzaaaaaaaaaaaar,gideeerrr:)

12 Haziran 2010 Cumartesi

Kardeş...


Karşılarına geçip yavaşça salladım hamağı.”Birbiriyle didişen iki minik kardeş,uyku vakti gelince nasıl da sarmaş dolaş oluyorlar” dedim.
Aklıma abimle yaşadığımız onyüzbin tane kavga geldi ve ardındaki komik şakalaşmalarımız…
Aslında söylemek istediğim şey:
İyi ki abimmmm benim abimmmm:)
Ben iyi ki onun kardeşiyim:)
Not;Bugün,sesini duymaktan büyük bir mutluluk duyduğum bir ablacığım da var benim…:)
O bilir kendini…
Ona da teşekkür ederim…

10 Haziran 2010 Perşembe

Mayonez nedir ürtmenim?


Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu artık okula gelmezken,14 öğrencim tam kadro sınıftalar.
Her tenefüs ayrı bir sürpriz peşindeler.
En son çiçekleri başımdan döktükleri için saçlarımın arasında kalan polenlerle nöbet tuttum bugün…
Ders kitaplarının birçoğu bittiği için derslerde tekrar ya da okuma yapıyoruz.
Okuma sırasında kuzucuklardan birisi soruyor:
Çiçek olmak endişelendirir miydi sizi?
“Minik bir elin beni koparmasından korkardım…”diyorum
Diğerleri de bu sözümü duyup çiçek getirmemeye karar veriyor.
Aradan bir dakika geçmeden başka bir soru daha geliyor:
Mayonez nedir ürtmenim?
Cevap verecekken kuzucuk karışıyor söze:
Ketçap var ya,onun beyazı:)
E haklı diyorum gülümseyerek…
Söz meyvelere geliyor.Bir çoğu çileği henüz tatmamış.Hatta resmini yaparken dikenli yapıyor çileği.”Kağıtta öyleydi,ben de çizdim” diyor.
“Size bahçeden çilek toplayıp getireyim mi? “diyorum.
Sevinecek gibi oluyorlar,bir şey diyemiyorlar.
“Ama orada 14 tane var mıdır ürtmenim?Yok,yok hepimiz bir tane yesek bahçede kalmaz.Siz yiyin “diyor bir tanesi…
İnsanların gözünü mal,mülk,giyim,para ve sayamadığım onca şey bürümüşken,bir çilekle mutlu olabileceğini düşünen çocukların olduğunu görmek…Çok farklı,gerçekten çok farklı…
Öğretemediğim birçok şey var öğretimle ilgili.Ama eğitim olarak iyi şeyler verdiğimi görünce fazlasıyla gurur duyuyorum.
Bizde veli öğretmen ilişkisini kuvvetlendiren bir tencere çorba oluyor.Yanına kattıkları sıcacık ekmekler de samimiyetlerinin sıcaklığını hissettiriyor.
Sizi özlemeyeceğim,haftaya bitiyor,ohhhhhhh”diyorum.Hepsi gülmeye başlıyor.Ciddi olmadığımı görmeleri beni daha da sevindiriyor.
Ama şu da bir gerçek ki;
Ezgi de yoruluyor…
Her öğrenci gibi,o da tatili dört gözle bekliyor:)

8 Haziran 2010 Salı

Orayı Biliyorum


Boşluğun ayrıldığı iki yol…
Orayı biliyorum.
Dilimin ucundaki yer.
Gün kavak boyu uzun
Gece tana selamsız.
Sonsuzluktan gelen iki otobüs,
Ötekini hiç görmedim
Diğeri zaten zamansız…
Boşluğun ayrıldığı iki yol...
Orayı biliyorum.
Uyku açar gözlerini,
Ay öper yıldızların ellerini,
Acemi yaşamların çadırı güneş,
Toprak,öksüz gölgeye kardeş…
Boşluğun ayrıldığı iki yol
Orayı biliyorum.
Yolun biri sana çıkar
Öteki,hiçbir yere…
                                         ezgilimelodi

6 Haziran 2010 Pazar

Sınavlar,Bitmeyen,Sınavlar...


İlkokul 2.sınıftayken ilk kez tanışmıştım sınavlarla.Bana verilen kağıttaki onlarca yuvarlağın hepsini birden karalayarak ilk başarısızlığımı koydum ortaya.O zamanlar yuvarlakların içini güzelce karaladığında aferin alınabileceğini düşünüyordum.Masumca fikirlerim vardı o zamanlar.

Ardından Anadolu Lisesi sınavlarıyla tanıştım.İlk on dakikasını uyuyarak geçirdiğim için hatıralarımda tatlı bir anı olarak kalmıştır.Sonrasında nasıl kazandığımı hatırlamıyorum…
Her sınav ömründen ömür götürür kişinin.Hele sınava girecek olan çocuklar ise aileler daha vahim durumdadır.
Örneğini bugün bir kez daha yaşadım.
SBS sınavında görevli olduğum okula doğru arabayla giderken birçok aileye rastladım.Kimi çocuğunun eline çikolatalar sıkıştırıyor,kimi “bak bilmediğini boş bırak,sonuna kadar bekle sınavda haaa!”diyerek kendince tembihliyor çocuğunu…
Çocuk;omuzlar çökük,endişeli bir ifadeyle çevresindekileri duymuyor.Bildiği tüm duaları okuyor sadece.Sistemin en hatalı noktası bu diye iç geçiriyorum.Sınavlardan hep nefret ederim,onların da aynı durumda olmaları beni üzüyor.
Belediye Başkanı,çocuklara bir güzellik yaparak,okula girilen koridora su,çikolata,kalemler ve silgiler koymuş.Özellikle köyden gelen çocuklara yapılan şahane bir jest olarak düşündüm.Gülümsetti beni,sağ olsun…
Çocukları sınav salonuna almadan önce bahçeye çıkmak istedim.Kadının biri oğluna bakarak,”11 yıldır babasız,çok istiyorum okumasını” diye ağlamaya başladı yanımda.Dertlileri çeken bir paratoner gibi düşünüyorum kendimi.Gülümseyen onlarca ailenin içinden teyzem beni bularak dertleşiyor.Sınava giren çocuğu bırakıp onu teselli ediyorum.Çocuğu annesini görünce daha da telaşlanıyor.Zayıf kollarıyla bir daha geri dönmeyecekmiş gibi el sallıyor annesine…
Ardından köy arabaları geliyor bahçeye.Çiçekli elbiseleriyle,iri tokalarıyla esmer yüzlü kızlar,tarlada çalışmaktan yorulan elleriyle genç kuzular iniyor arabadan.
Bizim köyün arabası geldiğinde yüzüm daha bir başka gülüyor.Arabadan heyecanla inen öğrencileri kucaklıyorum.Hepsi soruyorlar hangi sınıfta gözetmen olduğumu.”Yedek sınıf çıktı “diyorum.
Yedek demişken,bundan önceki bir çok sınavda kura sonucu yedek yazan kağıdı hep ben seçmiştim.Bu sefer seçtiğimde de yine yedek çıktı bana20 tane çift kağıttan bana yedek çıkması bu konuda şanslı olduğumu gösteriyor.
Gözetmenliğini yapacağım bir tane öğrencimin kim olduğunu görmek istediğimde Rıdvan karşılıyor beni sevinçle.”Öğretmenim,büyük moral olacak sizin olmanız” diye seviniyor.
Sınav öncesinde muhabbet ediyoruz.”Ne güzel sınıflar!Öğretmenim bakın sıralar hep tekli,yer de beton.Tahta değil bizimki gibi.Ne güzel bir okul!”diyerek aslında ne zor şartlar altında okuduğunu söylüyor.”Lambalarımız bile keyfine göre yanıyor” diyerek okulun durumunu koyuyor ortaya.
“Her gün o sıralara oturan çocuklar aslında ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller!” diyorum.
“İşte sen böyle öğrencilerin arasından sıyrılıp kazanacaksın dilediğin okulları.”
“Sen de istediğin mesleğe sahip olacaksın” diyorum.
Seviniyor…
Ben zaten Denizli’de okuyacağım.”Kaderini değiştireceğim ailemin” diyor…
Neticede bir sınav daha bitiyor.
Ama çocukların psikolojilerini olumsuz etkileyen sınavlar yine devam ediyor…
Ve biz yine görevimizi yapıyoruz…

2 Haziran 2010 Çarşamba

Yanayım,yanayım:)


Yazılı sonuçlarını okurken,bana "şaka mı bu?" dedirten cevaplar:

Aşağıda karışık olarak verilen kelimelerden atasözleri oluşturunuz.


***yanar-yatsıya-yalancının-kadar-mumu
Cevap=Yanayım,yanayım ateşlerde yanayım.


*Yukarıda devamı yazılmayan hikayeyi nasıl tamamlardınız?
Cevap=Çok güzel tamamlardım.


*Aşağıdaki eşleştirmeleri yapınız.
Yemeğe başlarken-------------------deriz
Cevap=Allah şifa versin deriz.
Hasta ziyaretinde----------------------deriz
Cevap=Allah Rahmet eylesin deriz.


*Aşağıdaki resimlerde yayaların yapmış oldukları doğru ve yanlış davranışların yazınız.
Cevap=Birinci resimde kadıncaaaaz hevesle işe giderken ışığı görmüyor,dalgın işte.Belki de işte ilk günü diye göremedi ışıkları,birazdan ezilecek.Yazık oldu.Bu resim çok yanlış.
İkinci resim doğru.Gerçi otobüs içindeki çocuklar yaramazlık yapacak gibiler.Beyaz pantollluu çocuk çok akıllı.Bizim sınıftaki Ersin’e benziyor.Bu resim doğru.


*Güvenli geçiş yolları yoksa karşıya nasıl geçersiniz?
Cevap=Kalabalığın içine karışırım,onlarla geçerim.Zaten ben dursam bile onlar iteklerler beni hep beraber geçeriz.Ama onlara uyup da yanlış yaptığım zaman da her şey biter.Öğretmen bile olamam daha.Vazgeçtim,geçmem ben o yoldan.


*İskeletimiz olmasaydı ne olurdu?
Cevap=Löppp diye yere yığılırdık.Kilo sorunu olmazdı.Herkes yerde olurdu.


Dahası da var:)
Pek yakında:)