30 Aralık 2010 Perşembe

Dilek

Yeni yıl;
Ders arasında hoplayıp zıplamaktan yorulup sadece bıdı bıdı konuşan öğretmenin dersini dinlemektense,sıra altında kızlar arasında yeni yıl çekilişi yapmaktır...
Siz de onlar kadar mutlu musunuz?
Bence olmalısınız...
Hep diyorum,yine diyeceğim;
Her şey çok güzel olacak...
Ezgi herkese huzur dolu bir yıl diliyor...




25 Aralık 2010 Cumartesi

Eşyaların Dili Olmasa da Gülümser,Gülümsetir

İlkokul zamanlarında,annemlerin bana verdiği para ile aldığım halleyi paylaşarak öğrendim hediyeleşmeyi…
“Ne kadar güzelmiş”denildiğinde daha çok yakışacağını düşünüp en sevdiğim bilekliğimi de hediye etmiştim en sevdiğim dosta…
Hediye almayı da vermeyi de hep sevmiştim…
Bu yüzdendir,odamda baktığım her yerde sevdiğim insanların koca yüreklerini eşyalara anlamlandırdığım…
En değerli eşyam olamadı,hepsi birbirinden değerliydi benim için…
Daha önce bir arada konuşmuş olmadığı bir insana bile hediye seçmek ne kadar değerliydi benim için…Alındığındaki yüzdeki koca tebessüm birçok şeye değerdi…
Sevgili Didem,benim için değerli olan eşyaları yazmamı istemiş.Bu soruya cevap vermek gerçekten zor oldu benim için.Sağım solum hep güzel şeylerle dolu:)Bu yüzden birkaç eşya hakkında konuşup,bu güzel soruyu cevaplandırmak istiyorum…

Seneler önce,O askerdeyken eve bir kargo geldi.Açtığımda içinde renkli çikolataların olduğu yumuşacık bir kutu ve kolyeyi gördüm.Baktım,baktım ve içim ısındı.”Ben senin yansımanım!”derdi içimi her hüzün kapladığında.Ve bunu hiç unutmamam için isimlerimizin baş harfleri ile-ikinci ismimin baş harfi:)- böyle bir güzel hediye tasarlayıp göndermiş,beni fazlasıyla mutlu etmişti.Onun aldığı her şey benim için çok değerli,fakat bu çok daha başkaydı…

Ömrüm boyunca saklayacağım,benim için çok büyük değeri olan bir kolye;anneannemin kolyesi…65 sene evvel,düğün hediyesi olarak takılan maneviyatı ölçülmez derecede büyük olan bir hediye…Onun yaşayıp,düğünüm olduğunda boynuma takıldığını görmesini isterdim…

Üniversite yıllarında,odama koca bir paketle arkadaşlarım geldi.Etrafı tüllerle süslü bu sert maddenin ne olduğunu anlamak için paketi olan gücümle açmaya çalıştımJİçinden resmimin bulunduğu koca bir mum çıktıJGüzel bir gülüşün bulunduğu bu hoş mumu her yaktığımda-özellikle gece-Jresmimin parıldadığını görmek beni nasıl mutlu ediyor anlatamamJ

Bu minik kurbiköpek de sevdiklerimden bir hediyeJKermit benim en sevdiğim karakterlerden olduğu için evimde bolca kurbağa oyuncağı var.Kurbağa bulamayan arkadaşım,yukardan baktığında kurbağa görünümlü,şapkasını açtığında sevimli bir köpek haline dönüşen bu oyuncağı almıştıJ

En son sizi de gülümseten bu karakteri paylaşmak istedim.Her baktığımda gülmem için alınmış bu tatlı şey,kafasını oynattığında daha da komik bir hale bürünüyorJ)
 Annemin benim için sakladığı ve hatta üzerinde nazar boncuğunun dahi kaldığı renkli bebek hırkalarımı,botlarımı da göstermek isterdim fakat bulamadımJ)
 Dediğim gibi,benim için her eşya ayrı bir anlam yüklü ve değerli…
Didem’e yazarken bile beni mutlu eden anıları paylaşma fırsatı verdiği için teşekkür ederim.
Mutlu hafta sonları…

20 Aralık 2010 Pazartesi

Minik Bir Yazı

İngilizce dersinde yiyecek,içecek ve sebzeleri öğreniyoruz.Kuzucuğun gözü 'hamburger'resmine takılıyor.Ve soruyor:
"Örtmenim siz hiç hamburger yediniz mi?"
"Evet,sen?"
"Annemle,şehre indiğimizde markete koştum.Sepetimi aldım başladım alışverişe.Gözüm üzerinde 'Hamburger'yazan poşete takıldı,annemin gözlerine bakıp hemen attım sepete.Eve geldiğimde içi boştu.Aldığım yalnızca ekmeğiymiş,üzüldüm..."
Amaaaaan,diyerek başladım konuşmaya.Ekmek arası köfte be kuzucuk,ekmek arası köfte!!
"Aaa örtmenim patatesi unutmaaaaa!!"
dedi birisi,güldüm...


Konu,kahraman,yer,olay,zaman...
Hepsini yazabilirsiniz;hep aynı...
Peki anafikir?
Hadi doldurun tüm boşlukları...............................................................................

19 Aralık 2010 Pazar

James Blunt Şarkılarıyla Bir Pazar Günü

Müzik,kitap,film...En sevdiğim üçlü...
Yanına tat katmak için birkaç çikolata parçası,annenin en tatlı yanağına konan bir öpücük ve sabah kahvaltısı...
***
Bugün kendim için en çok müzik dinlemeyi ve birbirinden güzel üç film seyretmeyi seçtim.
James Blunt,dinlemeyi seviyorum."Good bye my lover",""you are beatiful" şarkılarını dinleyenler bileceklerdir...
Ben ise bugün en çok "tears and rain"dinledim.Dinlemekle kalmayıp yüksek sesle söyledim:)
"Far,far away,find comfort in pain"
Şarkının bir yerinde Dorian Gray ismi geçiyordu.Aklıma geldi.Dorian Gray'in 
Portresi'ni okuyan ya da 
seyreden var mı?
Enteresan bir film,sıkıcı bir kitaptı...
İçimizdeki kötülüğün yüzümüze yansıdığında ne
feci bir hal aldığının kanıtı niteliğindeydi...
Neyse,öyle işte...
Yine dinlemeli,istersen sen de dinle...





17 Aralık 2010 Cuma

Öfkesiz Bir Hafta Sonu:)


Günlerden Perşembe,ders rehberlik…Öğretmenimiz olmadığı için kuzucuklara ben rehberlik ediyorum;her zaman olduğu gibi…
Konumuz öfke…
Önce kapatıyoruz gözlerimizi,bizi öfkelendiren şeyleri düşünüyoruz.Olaylar benim de gözümün önünde canlanıyor.Ne tepki verdiğimizi düşünüyoruz...
Bir dakika ya,gördüklerim birbirine karıştı!Öfkelendiğim ne kadar çok şey varmış diyorum,gerekli,gereksiz.Çocuklar 10 saniyelik hayalleriyle beni uyarıyorlar."Düşündük örtmeniiiiiiiiiiiiim"diye…Halbuki ben bitirmemiştim.Öfkeleri hep ortak.Arkadaşlarıyla oynadıkları oyundaki mızıkçılık,saç çekme,alay etme,dürtme,konuşma,burnunu karıştırma ve dahası…Öfkeleri ne kadar da gelip geçici.Alınganlık,yalancılık,umursamazlık,sorumsuzluk,patavatsızlık değil.Bizi öfkelendiren bunlar değil mi?
Büyüdükçe kelimeler de büyüyor,gün büyüyor,zaman büyüyor.Zaman büyüdükçe öfke katsayımız artıyor.Kırıyoruz,kırılıyoruz,niye kırdık diye kendimizi suçluyoruz.Sonucunda da pişmanlık duyuyoruz…
Küflendirmek lazım öfkeleri.Yaşam için aldığımız nefesi,kendimizi kontrol etmede de etkili bir biçimde kullanmak lazım.Öfke can yakıyor,yanık kokuyor sanki tenimiz.Çirkinleşiveriyoruz sanki…
Hayat boyunca insanı gölge gibi takip eden öfkeyi kontrol altına almak lazım:).Herkesin bir öfke kontrol yöntemi vardır.Bu zamana kadar ve çabuk öfkelenen biri olarak sinirlendiğim an,bir oda bulup kapatıyorum kendimi.Sakinleşene kadar bekliyorum.Sınıftaysam eğer,dışarı çıkıp nefes alıp dönüyorum.Ya da pencereyi açıyorum.Beni mutlu eden şeyleri düşünüp sıyrılmaya çalışıyorum sinirimden…
"Amaaan içinde kalacağına dışına vur,ohh rahatlarsın!"denilir.Gerçekten de rahatlatır insanı.Ne var ki rahatladıktan sonra binlerce iğnenin sana battığını hissedersin.İşte buna da halk dilinde "pişmanlık" denir.
Öfkelendiğinde haklı iken haksız olursun…
Güçlü olduğunu düşünürken,öfkende boğulursun…
Bu arada kontrolsüz güç güç değildirJ
Bırakalım üstümüzdeki gereksiz asabiyeti,hafta sonuna sıcacık başlayalım.
Ezgi mutlu hafta sonları diliyor,
Cuma gününün güzelliğiyle yazısını noktalıyor…

14 Aralık 2010 Salı

Üşüten Gün...



Nihayet kar yağdı...
Gökyüzünden düşen her bir kar tanesi,erimeye inat ettiği için havanın ısısını alarak bizi üşümeye mahkum etti...
Üşüdüm bu sabah...
Kuzularla"Yerli Malı"haftası kapsamında kendi çapımızda bir şeyler yapmak istedik."Size ne getireyim?"dediğimde hep bir ağızdan"simiiiiiiiiiiiiiit"dediler...
Evlerinde tandır ekmekleri bulunduğu için,fırın yapımı ekmekler bile onlara pasta gibi geliyor.
İçimi titreten soğukta erkenden evden çıkarak fırına uğradım."14 simit almak istiyorum"dediğimde fırıncı amca yüzüme baktı.Gülümseyerek,"öğrencilerim için alıyorum"dedim."Hmm anladıydııım zaten"dedi:)
İkinci ders matematik sınavı yaptım.Sınav sonuçlarını okuduktan sonra moralim alt üst oldu.Hiçbir şey öğretmemişim gibi soruların cevaplarını saçma sapan cevaplamışlar.
Sinirlendim,hatta hiç bu kadar sinirlenmemiştim:)
Bunu fark etmiş olacaklar ki,teneffüste yanıma yaklaşarak sessizce sordular:
"Yerli Malı haftasını kutlamayacak mıyız??"
Suçlu böcük kafalılar!!
:))
Yukardaki ifademden sonra sevinerek hepsi yerlerine gittiler...
Öğle arasında güzel bir yemek şöleni oldu onlar için...
Aralarında simitin yarısını kardeşine ayıranlar da vardı...
Bir simitin yarısı gibidir kardeşler,değil mi?
***
Akşam üzeri iki öğretmen arkadaşımızı yolculamak için terminale gittik...
Biri Siirt'e,diğeri ise Mardin Bilge Köyü'ne gidecekti.
Evet,o köy...
Katliamın olduğu o masum köy...
O'na "korkuyor musun?"dediğimde,"İçimde en ufak bir endişe yok"dedi...
Araba gelmeden önce şakalaştık,güldük,güldük...
Araba gelince gözleri dolu dolu oldu arkadaşlarımın...
Yaş duramadı gözümüzde,ağladık...
Onlar gitti...
Gittiklerinde kar yağıyordu...
Ve ben akşam da üşüdüm...

12 Aralık 2010 Pazar

Sadece müzik...


Sözlerini bilmiyorum ve umursamıyorum da...
Sadece dinliyorum,sen de dinle...

11 Aralık 2010 Cumartesi

Anıların Ezgisi


Eski kitaplarımın arasında birkaç tane minik süslü defterler buldum.Defterlerimden biri anı,diğeri ise anket defteriydi.Ne komik günlermiş;okudukça güldüm,güldükçe mutlu oldum…
Anı defterleri aslında ergenlik öncesi kıpırtılarındandır çoğumuz için.Şuan hala yapanlar var,şahidim:)
Oradan,buradan,fırıncıdan,bankadan vs.bir sürü yerden ajandalar getirirdi babam.İlk başlarda onları ders notları tutmak için kullansam da hevesim kaçınca bir yerlere koyardım.
Vakti zamanında nereden bulacaksın öyle süslü defterlerin olduğu kırtasiyecileri!...Bu yüzden temkinli olup en güzellerini anı defteri yapmak için saklardım.


Her zaman gittiğim bir kırtasiyeci vardı.Defterin yanında,üstü arı desenli kokulu silgi veriyor diye çıldırırdım,”Ayy ne iyi adam bedava veriyor”derdim.Sonralarda öğrendim defterleri pahalı sattığını.Aynı hesap yani:)
Her neyse…
Anı defterimi inceledim.Bir önceki sayfadan kopya çekip arka sayfaya da yazılanın aynısını yazdıklarını gördüm:)”Kalbin kadar temiz sayfa…diye başlayıp,”saklambaçta aslında seni kandırmıştım”lara varıncaya kadar bir dolu söz okudum,hatta arkadaşımın uydurmasyon yazdığı maniyi aktarmadam edemeyeceğim:)

,“Dozer geliyor dozer,
Çekilin yoldan ezer.
Benim arkadaşım Ezgi,
Dünya sensiz olur mu?”
Okuduktan sonra içimden,"Eh be kuzum ya,az daha kafiyesi uygun bir mani bulamadın mı?”dedim.
Defterimin bazı sayfalarında öğretmenlerimin de yazmış olduğu yazılarla karşılaştım.Nasıl cesaret etmişim öğretmenler odasının kapısında dikilip binbir hevesle öğretmenime defterimi vermeyi:)
İçimdeki çocuk heyecanını gördüm defterimde…
Bahsedeceğim bir diğer defter ise anket defteri.Bu defteri lise birinci sınıftayken doldurmuşum.Kendimce insanları tanımaya mı çalışacağım artık,orası meçhul:)
Anket defteri oluştururken ne kadar saçma soru varsa hepsi bulunur,diğer örnek defterlerden.Sonra kendine göre elenerek daha mantıklı hale getirilmeye çalışılır ve kurbanlara sunulur.
Soruların içinde adı ve soyadından başlayıpta yedi sülale geçmişi ile ilgili türlü kaçık sorular,hobiler,fobiler,sevdiği insan kim?-en kımıl kımıl soru bu:)-gibi heyecan verici konular sorulurdu.
Diğer sayfada da çeşitli dergilerden kesilip yapıştırılmış,o zamanların en şahane artistleri,şarkıcılarının resmi yer alırdı.Ne güzeldi aslında arkadaşını ordan tanıyabiliyordun.Çünkü yazılanların çoğu safça duygularla yazılırdı.Neleri sever,nelerden nefret eder anlayabilirdin yazdıklarından.Doğum günlerinde hediye seçimi için oldukça iyi bir kaynaktı.
Defterim sıramın altından alınıp şantaj olarak da kullanılmıştı bir aralar.”Okul müdürüne verelim de gör!”demişlerdi, sevimli erkek arkadaşlarım."Okul müdürü naapsın” diyenler olabilir.Müdür babamdı:)
Olayı kendi aramızda patırtısız,gürültüsüz hallettik neticede:)
Şimdilerde anketler daha teknolojiye uyarlı bir hale geldi.Bloglar günlüklere eş değer tutuldu.Ama hiçbir şeyin tadı beyaz yapraklara yazılanlar kadar kalıcı olamadı…
Anket defteri duran var mı hala?
(eski yazılarımdan...)

dido | izlesene.com

6 Aralık 2010 Pazartesi

Ferdi'den:))

Bilgisayar odasındaki bilgisayarlar çalışmadığı için,bilişim ve teknoloji derslerini öğretmenler odasında işliyorum:)Evet,orada bulunan tek bilgisayarla anlatmak istediğim birçok bilgiyi aktarıyor,eğer zaman artarsa onlara da bilgisayara yazı yazmaları için izin veriyorum...
Teknolojiyi geriden takip ettiğimiz okulda,üç yaşındaki çocuk kadar bilgi seviyesine ulaşamayan masum kuzucuklarla birlikte bilişiyoruz;hem de ne bilişme!!
Derslerden birinde "google"arama motorundan istediğimiz her türlü bilgiye ulaşabileceğimizden bahsediyorum ve çobanın oğlu Ferdi dikkatle beni dinliyor.
Bu gün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde konuşurken konu Cennet kavramına geliyor.Masum sorularını birbirlerini dinlemeden soruyorlar:
"Örtmenim orada bilgisayar oynayacak mıyız?"
"Orada kıyafetlerimiz ne olacak?"
"Öğretmenim orası nasıl bir yer?"
Tamam,beni çok seviyorlar,fakat oraya gidiş,geliş yapabileceğimi düşünecek kadar sorularını abartmaları karşısında gülmeden duramıyorum.
Ve asıl soru Ferdi'den geliyor:
"Öğretmenim ya,ben şimdi google,görsellerden "Cennet"yazsam resimlerini görebilir miyim?"
:))))
Gel de dersi bırakma:))
Hala bana ciddi ciddi bakarak sorması aklıma geliyor,gülüyorum:))

3 Aralık 2010 Cuma

Elden Ele İletişim...

Birkaç gün önce,öğretmen arkadaşlarıma gece gördüğüm ve beni etkileyen rüyamdan bahsediyorum.Rüyamda sınıfıma müfettişin geldiğini ve bana övgü dolu sözler söylediğini görüyorum.Öğretmen arkadaşım"eh sadece rüyada olur böyle şeyler"diye  gülüyor.Pencere kenarında çayını yudumlayan bir başka öğretmen "rüyan gerçek oldu Ezgi,beyaz arabalı müfettişler geliyor!!"diye şaşkın ördek misali yüzüme bakıyor...


Ya tersi olursa???




İlk kez bu kadar heyecanlandığımı hissettim.Belki de beni fazla eleştirecek,olumsuz birçok şey söyleyecekti.
Gülümser bir ifadeyle odamıza geldiler,minicik odamızda sıkışarak oturduk.Masanın üzerinde benim kitabım vardı."Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı."Somurtkan olan müfettişimiz kitabımı eline aldı,sayfalarını karıştırdı.Üzerinde ismim olduğunu görünce muhabbet etmeye başladı.
"Güzel bir kitaba benziyor."
"Aa,evet.Gerçekten keyifle okuduğum bir kitaptır."
"Ben de alıp okuyabilir miyim?
"Elbette."
Beş saniye sonra kitabın içeriğiyle ilgili şimşekler çaktı beynimde.Kitapta onlar hakkında olumsuz birçok yazı vardı.
"Henüz bitirmedim ama..."
"Tamam,ben okuyup sana tekrardan veririm."
"Tamam..."
Öğretmen zilinin çalmasıyla,müfettişle birlikte sınıfıma doğru yürüdük.İçimde hala gördüğüm rüyanın endişesi...
Sınıfıma girmesiyle masamın yerini değiştirmesi bir oldu.
"Tutun şunun ucundan şöyle çevirelim"
???!!!
Yok,olumsuz bir şey olmayacak:)
Masamı hem sınıfa hem de tahtaya dönük bir duruma getirdiğinde ne yapmak istediğini anladım.
Dersime başlamamı isteyerek sandalyeme oturdu.
Biraz zaman geçtikten sonra yanıma yaklaştı:
"Hocam,sanki sen daha aktifsin."
"Beni teftiş edeceksiniz diye ben aktif olayım dedim:))"
Yukarıdaki sözü söyledikten sonra gülmeye başladı.Onu güldürdüğüm için ben de güldüm:)
"Panolarınız çok güzel.Sınıfınız da çok renkli."
Söylediği sözler beni rahatlatmıştı.Sınıfa çamaşır ipi asıp üzerine mandallarla kavram kartları asmam hoşuna gitmiş olacak ki mandallarla oynadı:)
Ertesi gün bir kez daha gelip hem kitabımı teslim edeceğini hem de dersimi dinleyeceğini söyledi.
Ve geldi de:)
"Kitap güzel de sanki bizi birazcık kötülemişler:)"
Yüzüne bakıp gülümsedim.
"Olsun ama çok haklı şeylerden bahsetmiş,kimse dört dörtlük değil.Diğer arkadaşlarım da okumak istediler.Üç gün sonra getirsem kitabı olur mu?"
Bir kitap ile başlayan sıcak muhabbet elden ele dolaşmaya başlamıştı.İletişimin başlangıcı da bu yönde olmalıydı.


Hayallerimizi gerçekleştiğimiz fakat bunları hiç yokmuş farz edip çirkinleştirdiğimiz şu hayatta iletişimde de kötüleşerek hiçbir şey elde edemediğimizi görüyorum.Kalpten söylenecekse söylenmeli tüm güzel sözler.Takdir etmeli,kutlamalı ve en önemlisi bunları samimiyetle yapmalı...
Karşılıklı iletişim sayesinde "korku"ön yargısını yıkan bir toplum olmalıyız.
Bana,benden korktukları için değil,sevdikleri için saygı göstermelerini isterim öğrencilerimin.
Ve her güzel rüyanın gerçekleşmesini:)))
Mutlu hafta sonları...