23 Aralık 2012 Pazar

Taş Duvarlar İçinde Bir Oda

İnsanın isteklerinin zamanla yerine geliyor olması müthiş keyif verici bir duygu...Ama,dediğim gibi zamanla...
Bilmediğim bir şehirde eşya arama derdinde olmak ilk başlarda kastı beni,ama neyi istediğimi iyi bildiğim için sonralarda sıkıntı yaşamadım.Puzzle gibi eğlenceli:)

Taş duvar fikri uzun zamandır aklımdaydı,Ahmet ile girdiğimiz ikinci yerde aradığımız şeyi bulduk,babamız da zaten bu konuda oldukça deneyimli olduğundan o da duvarın yapılmasını sağladı ve büyük uğraşlar sonucu taş duvarımıza kavuştuk:)
Maliyeti emin olun televizyon ünitelerinden çok daha uygun,görünümü daha güzel ..

"Sadelik ve az eşya"ana düşüncemiz olunca da perdelerimizi de buna göre seçtik.Perdecide  Venedik temalı fonları görünce taş duvarlı şirin odaya uygun diye düşündüm ve tam da düşündüğüm gibi oldu.Zaten şapkalı avizemizi daha önce de paylaşmıştım.Parçalar bütünleşince,odaya uygun sevimli hediyeler de gelince oturma odasını içimize sinmiş bir şekilde tamamlamış olduk..


Siyah,beyaz,gri,mor,turkuaz..Hepsi de sevdiğim renkler..
Bu arada evlilik hazırlığında olanlara kolaylıklar diliyorum..

20 Aralık 2012 Perşembe

Küçüğün Bedduası:))

Emin değilim ama yaşadığım onu gösteriyor...
Bir hafta öncesinden çocuklara "birinci sınıf karma aşı "yapılacağı duyuruldu.Benim minnaklarda hafta boyunca telaş,korku,karın ağrısı aldı başını yürüdü..Nitekim ayın 19'u geldiğinde sağlıkçılar okulumuza gelerek çocuklara aşı yapmaya başladılar.Her şey hazırlandı,sınıf defterindeki listeye göre çağırıldı kuzular..Kurbanlık koyun gibi titreyerek yanıma geldiler.Kendilerini iyi hissetsinler diye her öğrenciyi aşı sırasında kucağıma aldım,kollarından tuttum.Onlar titriyor,ben de kendimce gaz veriyorum,"hiç acımayacak ya,sinek ısırığı gibi!!"diyerek..Serde erkeklik var,kızların ağlamadığını görünce erkekler kendilerini ayrı bir kasıyorlar,ama hepsinin nasıl da canının yandığını anlayabiliyorum.Çocuklar iğne acısıyla inlerken benim pek bilmiş kuzucuğum Kaan,"Sağlık Bakanlığı yapıyor bunu diiiil miii öğretmenim?"diyerek hemşireleri güldürüyor.Sıra ona geldiğinde kasmayı bırakıp deli gibi ağlıyor..
Aşı bittikten sonra hepsine ağlamadıkları için teşekkür ettim,korkulacak bir şey olmadığını iğnenin o kadar da acıtmayacağını söyledim.Cevaben kollarını tutup bana kızgın kızgın "hı hııı"yaptılar.:)
**
Hastayken ayrı bir nazlı olan Ahmet,benden uzuuuun zamandır yapmadığım bir şey istedi:
Tost..
Tost makinesi üst dolapta olduğu için sandalye yardımıyla almam gerekiyordu.Sandalyeyi kavramamla birlikte çığlık atmam bir oldu:
Elimi arı soktu!!
Zavallı hayvan işaret parmağımla sandalye arasında kaldığı için iğnesini sokma ihtiyacı hissetmiş ve canımı inanılmaz acıtmıştı.Gerçi Ahmet'in ve arkadaşların da verdiği tepki nedense hep aynıydı:
O hayvanın bu havada işi ne!
Olacağı varsa buna hiçbir şey engel olmuyor.Koca evde sandalye arkasına gizlenmiş,ömrünün son deminde belki de uçmaktansa konmayı tercih etmiş..Parmaklarım arasında o da ölmeyi istemezdi sanırım...
Gece boyunca o acıdan kıvranıp durdum,parmağım şişti,kızardı,acıdı,falan filan..
Öyle atmakla olmuyormuş,iki kolundan da iğne vurulan o minicik kolların acısını benim de yaşamam gerekiyormuşş..
"Al sana sinek ısırığıı!"dediler içlerinden,biliyorum:)

14 Aralık 2012 Cuma

Okumayı Öğretirken Yazmayı Unutmak

Belki de harflerle çok fazla haşır neşir olduğumdan yazıdan uzaklaşıyorum..Malum,birinci sınıf okutmak başlı başına bir mucizeye tanık olmak...
Bir gün öncesinden suratına boş bakan o çocuk,mısır patlağı gibi ertesi gün şakırdamaya başlıyor.O harfleri birbirine ekliyor;sen de sevincini ekliyorsun harflere,uzun bir mutluluk zinciri özetle...
Bazen bilmiş bilmiş öğüt vermeye çalışıyorum,sonra kendi halime kızıyorum.Onlar daha çocuk,hele bu yıl tam anlamıyla çocuklar...
Büyükler küçüklere zarar veriyor,veliler şikayete geliyor,sesler,uğultular,kayıp olan eşyalar,hırsızlık,sorunlar derken vakit geçip gidiyor..
Çocuklar değil de veliler inanılmaz yoruyorlar beni.Çocuk gibi şikayet ediyorlar onlar da..Geçenlerde okula uğramayan bir veli sınıfa aniden dalarak"bu çocuklar disiplinsiiiiiiz,ödevlerine bakılmıyoooooor"diye inlemeye başladı.Sabırla onu dinledikten sonra,yaptığı davranışın yanlış olduğunu söyledim.Henüz çocuğuna defter almayan bu velim,bir başkasının gazına geldiğini bana özür dilemeye geldiğinde anlatıyor..Çocuklara üzülüyorum cahil aileleri olduğu için...
Dilden dile dolaşan bu mevzudan sonra birçok velim bana övgüler yağdıyor"biz çok memnunuz hocam"diyerekten...
Hiç bir şekilde gaza gelmediğim gibi yaptıkları övgüyle de gaza gelmiyorum..
Bugün okula gelen velim de,"Çocuğum seni benden daha çok seviyor hocam"dedi.Okul çıkışı beni şapur şupur öpen küçüğüm henüz 60 aylık...Montunu giymesine yardım ediyorum,tuvalete götürüyorum,-hatta iğrenmeyin- kazağındaki sümüğü çıkarmaya çalışan  çocuğumu ben temizliyorum..Garip bir duygu,çok garip...
Yanımdakinin midesi bulansa anında benim de bulanırdı,şimdi sınıfımdaki kusmukları midem bulanmadan temizliyorum...
Her öğretmen değerlidir ama okuma-yazma öğreten öğretmenlerimin emeklerinin ne derecede olduğunu daha iyi anlıyorum..
Bir harf öğreniyorlar diye sevinçten bin takla atıyorum:)
Attığım taklalar beni yormuş olacak ki yazmaya çok da fırsat bulamıyorum...
Özlemişim..
:)


30 Ekim 2012 Salı

Gördüğüne İnanmak da Yetmiyor...


Koca bir bahçenin içinde ufaldıkça ufalan bir okulun içerisindeyim.Velilerin öğrencilerden daha “yaramaz”oldukları bu okulun içinde,fısıltılar,gülüşmeler,ellerindeki örgü şişlerinin çıkardığı garip sesler hiç eksik olmaz..
Seslerin sakinliğinde yemek molası verdiğimiz bir öğle arasında öğrencilerden birisi koşarak odamıza dalış yaptı!
-Büyükler birbirine giriyoooooo öretmeniiiiim!!
Altıncı sınıftaki yaramazların bizim minikleri rahatsız ettiğini homurdanarak dışarı çıktım;kalakaldım…
Yerde yatan genç bir kadın,saçlarını yolma işine koyulmuş yaşlı bir kadın daha…
Hâlâ kalakaldım,ellerimin titremesi de cabası…
-Çocuğu kaçırdıııın 0…pu,bulun çocuğu,çocuk nerde?
-Ben almadım,annesiyim hakkım var görmeye!
-Onu başkasına kaçmadan önce düşünecektin!Çocuk neredeeee?
Kayınvalidenin yanındayım,sakinleştirmeye çalışıyorum;arkadaşlar Jandarmaya haber veriyorlar,kadın ağlıyor…
Çocuklar,okuldaki çocuklar??!!
Okulun etrafında toplanan kalabalık çocukları unutmuş olmalı,çocuklar çığlık atıyorlar:
-Bizi de mi kaçıracaklar?
Ellerimi yüzüme götürüyorum,içinden çıkılmayan bir durum var,konuyu az çok kestiriyorum;ama anneye üzülüyorum,kayınvalideye kızıyorum..
Çocuğunu görmek isteyen bir anne ve ona izin vermeyen bir kayınvalide.Kadın çocuğu annesinin kaçırdığını düşünüp çığlıklar atıyor.
Hep ağlayanın,üzülenin yanında olmaz mıyız zaten?
Çocuk,Doğukan…
Konuyu özetleyen davranışı o tokat gibi çarpıyor yüzüme..
Boş bir sınıfta sıranın altında korkudan titriyor,herkesten her şeyden uzak…
Öğretmen arkadaş sıranın altından çekip çıkarıyor da sıyrılamıyor mahkum olduğu o hayattan,kaçamıyor…
İçim buruk,içim bin parça…
Eve dönüş yolunda başım hafif camda,gördüğüm o manzarada…
Saatler önce bahçede ağlayan o anne değil mi?
Yanında yeni sevgilisiyle,gülerek gezmekte…
Düşünüyorum,
Neye,kime,niye inanmalı?
Gözün gördüğü de yetmiyor,kalbin bildiği de…

18 Ekim 2012 Perşembe

Detaylar,Mutluluklar..

"Seni oyun hamurumdan daha çok seviyorum"dedi,mini mini miniklerimden en sevimlisi..
Bu güzel cümle günümün en önemli detaylarından biriydi.Düşünüyordum;benim,yerine oturmuş,çiçek olan öğrencilerim yoktu.Dışarıdan seyreden birisi benim sınıfta oyuncağıyla oynayan,sırada sallanıp duran,aniden ayaklarıma sarılan çocukları görünce disiplinsiz bir sınıfımın olduğunu düşünürdü belki de...
Evde,sokakta hatta ve hatta büyüdüğünde ona "sus,dur,yapma!"diyen o kadar çok kişi olacaktı ki,en azından gelişim aşamalarında bu kötülüğü ben yapmamalıydım onlara...
Zil çaldığında koşarak sınıftan uzaklaşan bir öğrenci benim için en büyük ceza.Kendilerini kaybetsinler demiyorum elbette ama kırk dakika boyunca da yerlerine çakılıp kalmasınlar..
"SUS!"demekten daha başka güzel şeyler olmalı...
Sınıfta sandalyeme oturamıyorum,yoklama alamıyorum,defteri yazamıyorum,yoruluyorum da;ama onların güne anlam katan güzel sözleri ile onlar kadar küçülüp sevinebiliyorum.
Bazen onların küçük olduğunu unutup öğütler veriyorum,sonra kendime kızıyorum...
32 küçük çocuk,yarısı daha da küçük,hep küçük...
Bugün müfettişe de söyledim,"sınıfın sessiz olması bir başarı mıdır?" diye.Yaşadığı bir anıyı anlattı.Görev yaptığı okulda üç öğretmen arkadaşlarmış.Kendisi çok disiplinliyken arkadaşının sınıfında çocuklar çok fazla soru sorarmış,ses eksik olmazmış;ama öğretmen her birine sabırla cevap verirmiş.Kendi öğrencileri geleceği çok fazla düşünmez iken,arkadaşının sınıfından iyi meslek sahibi insanlar yetişmiş..
Biz yanlışı bir yerlerde yapıyoruz,ONLAR daha çok yanlış yapıyorlar.(Onlar,eğitimle en fazla oynayan insanlar!")
Neyse,
Ben oyun hamuruyla kıyaslanabiliyorsam sanırım doğru yoldayım:)
***
Detayları evin içinde de seviyorum.Fazla eşyam yok,dantelim yok,örtüm yok,orta sehpam yok,yok yani:)
İhtiyacım olan,beni az yoran şeylere daha fazla yöneliyorum.Bir eşyadaki detayı görüp ona takılıp kalabiliyorum.Kararsız değilim,o eşyanın beni beklediğini düşünüyorum.Beni bekleyen televizyon ünitesini de hemencecik buluverdim.
İşte sevdiğim o detay:

Okumayı düşündüğüm birkaç kitabı arasına yerleştirebiliyorum.Düşünenin de yapanın da eline sağlık diyorum:)

7 Ekim 2012 Pazar

Mini mini Birlerim:))


Aslında başlı başına bir yazı konusu 1.sınıflar;ama bu güzel hafta sonunda aklıma gelen komik bir anımı paylaşmak istedim.
Bu yıl eğitim-öğretime,yeni sistemin yeni öğrencileri ile başladık.Beş yaş çocuklarının çoğunlukta olduğu boş sınıfımda onlar bana uzaylı gibi bakıyor,bense çaresiz sınıfta oradan oraya koşturuyorum.Dikkatleri çok çabuk dağılan minikleri sınıfta tutmak için yapmadığım etkinlik kalmıyor;yine de”ne zaman eve gideceğiz?”,”karnım acıktı,çişim geldiiii!!”cümlelerini duymaktan benim de bünyem yoruluyor.
Yine bir Cuma günü,öğleden sonraki ilk derste sürekli saatime bakmış olacağım ki benim en küçük miniğim:
“Saate çok baktın öğretmenim,teneffüsü mü bekliyon?”dedi:)
Hem utandım,hem şaşırdım,kalakaldım öylece…
Yaptığım her davranışı kontrol eden bu miniklerin sandığım kadar minik olmadığını anladım.
Zeki kuzucuğum bana çok iyi bir ders verdi.Ben saate bu kadar bakarsam onlar ne yapsın?:)
Kabul,teneffüsü bekliyordum,ayakta kalmaktan çok yorulmuştum ve az da olsa dinlenmek istiyordum…
Zaten aynı  miniğim,ailesi onu rapor almak için doktora götürdüğünde,doktor “bir şeyi yok”demiş,o da “ben de biliyordum annem,babam zorladı işte!”demiş…
Sınıfımda kuş olup uçan,kucağıma tırmanan,dolaşan,sıranın altında oyuncağı ile oynayan çocuklarım var…
Bu yüzden hafta sonu dinlenmeyi en çok ben ve benim gibiler hak ediyor…
Güzel bir Pazar günü olsun,evimizde misss kahveler koksun:)


6 Ekim 2012 Cumartesi

KOMŞULUK..

Küçüklüğümden beri alışkınım komşuluk ilişkilerine...İhtiyacını hissettiğin her an yanında olmaları,bazen en sevdiklerinin yokluğunu dahi hissettirmemeleri ne büyük mutluluktur!...
Büyük bir şehirde bu güzel duyguyu yakalayamayacağımı düşünürken,daha ilk taşınma aşamasında ellerinde böreklerle gelen teyzeler ve eşleriyle karşılaştım.Şans benden yanaydı;çünkü en fazla dört katlı apartmanların olduğu şirin bir mahallede komşular birbirleri ile uzun zamandır ilişkilerini taze tutuyorlardı.Ramazanda bahçede kurulan büyük sofralarda bizi de çağırmayı ihmal etmezlerdi,biz de elimizden geldiğince onlarla iyi ilişkiler kurmaya çalıştık ve sanırım başardık da...
Okuldan yorgun geldiğimde"Ezgi elindekileri bırak gel çay hazır!"dediklerinde ne kadar büyük bir iyilik yaptıklarının belki farkında olmuyorlar ama beni fazlasıyla mutlu ediyorlar...
On gündür çektiğim hastalıkta,kimi elinde çorbayla geldi,kimi gazete kağıdına sarılı bir süt getirdi,aradılar,halimi sormayı ihmal etmediler...
Çapraz komşumun evi yandığında tüm mahalle bir olup,kadının evini temizlemeye çalıştılar,göz yaşını sildiler,evinden biraz da olsun uzaklaştırdılar...
Bir gülümseyiş,bir tatlı dil insanlar için zor olmasa gerek..
İhtiyaç duyduğumuz en önemli şey bu aslında...
Çevrenizde hep iyi insanların olması dileğiyle..
;)
Mutlu hafta sonları...

20 Eylül 2012 Perşembe

ŞIKIRTISIZ AVİZELER:)


Evimizdeki salonun avizelelerini temizlemek her zaman işkence vermişti bana..Kocaman kristalleri hohlayarak saatlerce ovalamak büyük bir zaman kaybıydı;ama her büyük temizlikte bu büyük görev annem tarafından bana verilirdi..
Ve yine temizliği zor olan avizeler eve alınabilecek en zor eşyalardan da biri olarak karşıma çıktı.
Yeniden moda olan koca taşlar yine afilli duruşuyla bir çoğunu cezbederken beni kendinden uzaklaştırıyordu..Herkesin zevki farklı evet,ama bu sefer büyük bir çoğunluk mavi ledli,irili ufaklı taşlı,kumandalı,değişik modelleri tercih edince avize dükkanlarından çoğu onlarla dolu oluyordu…
Bir keresinde avizecileri dolaşırken bir tanesinin önünden geçtim ve şöyle dedim:
“Yine taş dolu bir dükkan,hiç girmeyelim!”
Hemen bitişiğindeki kapıdan içeri girdiğimde gözüme ilginç modeller çarptı,”aaa başka modeller de var yanda bakalım”dediğimde,adam:
“Evet,az önce geçerken beğenmediğiniz dükkanın sahibiyim ben!”dedi.
Ehe,öhö diyerek konuyu değiştirmeye  çalıştım,çaktırmadan da uzaklaştım.
Meğer aynı yeri ikiye bölmüş,nereden bileyim??
:)
Neyse ki  gönlümde yatan avizeleri  minicik bir avize mağazasından aldım
En sevdiklerimden..
Oturma odasının sevimli şapkası:)
Salonda biraz büyük durdu ama alırken çok güzel parlıyordu:)
























Bu da  ay dedemiz:)

12 Eylül 2012 Çarşamba

Zamanla..


Yine,yeniden önce kendim için yazmalıyım diyorum,
Ve başlıyorum.
Ocak ayından itibaren hayatım,düzenim,işim,sayamadığım birçok şey değişime uğradı.
Önce bir okulum oldu,yaramaz öğrencilerim;sonrasında ise bana ait olan bir evim…
Bu süreç içinde sayfama uğrayamadım,uğradıysam da  çok az kaldım.
Bedenin yorgunluğu çok fazla etkilemiyor insanı;ama beynin yorgunsa ne yaparsan yap yaşadıkların sana o kadar da keyif vermiyor.
Bize ait bir ev olsun istedim,yaşadığım evi daha da benimsemek,dilediğim kadar değiştirmek-çok keyifli oldu-,cesaret edip geleceğe daha iyi bir zemin hazırlamak…
Bunun için büyük bir sabır gerekiyordu ve ödülünü en iyi şekilde aldım işte!
Bir evim oldu,birazcık da borcumJ
Evden,dekorasyonumdan bahsederim,zamanla…
Şimdi bir de başka bir okulum ve birinci sınıf öğrencilerim var.Yeni sistemin yeni kurbanları olan çocuklar ve bana sabır ve başarılar diliyorum.Altmış aylık öğrencimi ağlamaktan kurtarabilirsem işte o zaman başarılı bir eğitimci olduğumu düşüneceğim.Küçük kuzucuğum dıştan ağlarken,ben otuzdört çocuğumla içimden ağlıyorum…
Buna rağmen boğucu sıcakların ardından gelen bu tatlı serinliğe kapılıp biraz daha dinleneyim diyorum.
Evimizde...
:)
Ezgilimelodi.

25 Mart 2012 Pazar

Ana fikir

*Okula gideceğim ilk gün bindiğim dolmuşta yanıma oturan amca benden para istedi,dönüşte yanıma oturan genç bir kız da sakinleştirici istedi.
Büyük istek uyandırıyorum...
*Velilerim pek bilmiş,çok bilmiş,hatta çok bildiğini zannetmiş.Zaten bu da en tehlikelisiymiş...
*Velilerimden birisi oğlunun yerini değiştirmemi istedi.Ben de'ben sizin evinizdeki eşyaları değiştirmek için istekte bulunuyor muyum?'dedim.
Sustu,hala düşünüyordur...
*Yol,iz bilmediğim için pek sevgili dolmuş şoförüne anlattığım yerde beni indirmesini söyledim.Dolmuş şoförlerine güvenilmiyormuş.En son otogar tabelasını gördüğümde gözlerim fal taşı gibi açıldı.
O gün yağmur yağıyordu,yürüdüm,ıslandım...
Ders aldım...
*Müdürümüz çok tatlı bir amca.Ondan ilerleyen aylarda izin almak istediği söyledim.Bana gülümsedi.Hemen gittim uçak bileti aldım.İnsanların gülüşünü seviyorum.Bu arada kendi kendime de gelin güvey oluyorum.Belki de öylesine gülümsedi...
Olsun..
*Kalabalık bir okula ve çocukların sesine alışamadım.Ama onlar bana alıştı...
*Sesim daha yüksek çıkabiliyormuş ve aslında işimde çoook sabırlıymışım..
*Bu şehirde insanlar rahat,çok rahat,fazla rahat...
Sanırım  alışıyorum.
Ana fikir mi?
Adı üstünde annemi özledim...

19 Mart 2012 Pazartesi

Sonun Başlangıcı..

Sınıf kapısından içeri girdiğimde anladım;öğretmenliğin en masum yanını köyde bırakmışım..
Büyük bir okul,büyük bir öğretmenler odası,büyük bir ses..
Ben ilkokula yeni gidenler kadar ürkek,bir o kadar küçük..
Yeni göreve başlamışım gibi,her şey ne kadar tuhaf gelmişti bana.
Ertesi gün gitmek istememiştim yeni okuluma;paydos zili çaldığında öğrencilerim beni ezip geçmişti..bu yüzden..
Yeni öğrencilerim benden önce altı öğretmen değiştirmişler.Sonuncu bayanın ağlayarak sınıfı terketmesine neden olmuşlar..O derece yani..
Tıpkı filmlerdeki gibi..
Ve sınıfın kaderini değiştirecek öğretmen gelir.
Ta daaaaaa
 ben:)))
Yaptığım ilk veli toplantısında veliler ilk kez çocuklarının dersi iyi anladığını söylediler.Öğretmen arkadaşlar sınıf hakkında hiç şikayet etmediğimden bahsettiler.Müdür ayrı bir ilgi gösterdi..
Yani feci gaza geldim..!
İşte hala o gazla okula gidip geliyorum..
İtiraf etmeliyim ki,köyde çalıştığım kadar çalışmıyorum.Bir kez anlatıp geçebiliyorum konuları.Anlıyorlar..
En büyük sorun,köydeki öğrencilerim kadar sevgiyle bakmıyorlar.Ben de gidip sıkamıyorum yanaklarını...
Yoo,sanırım dayanamayıp sıkmıştım birkaçının yanağını:)

Bugün peruk takan bir öğretmene "saçınızın rengi doğal mı?"dedim.Hep birlikte gülüştüklerinde anladım yine bir pot kırdığımı..Köy masumiyeti hala üzerimde..
Okula renk geldi...
Ben geldim: )

18 Ocak 2012 Çarşamba

Veda...

Pazartesi akşamı çıkan fırtına ile okulların tatil olacağını düşündük.Olması gereken de oydu çünkü...Önceki gün yine bizim gibi köyden gelen bir okul servisi kaza yapmış,iki öğrencinin ölümüne neden olmuştu.Üzüldük;olanlara,halimize,taşıma ile süren eğitim düzenine...
Kaymakam sadece şehir içini gezmiş olacak ki,tatil olmadı okullar.Yollar çok iyiymiş!Biz yine yolda kaldık.Şoförümüz arabasına zincir sararken ona yardım etmeye çalışan öğretmen arkadaşlar birer birer düştüler yolda.Ağlanacak halimize güldük:)

Yarın okuldaki son günüm...Öğrencilerim ağladı,öğretmen arkadaşlar ağladı..
Köyü son kez dolaşayım dedim,veliler de ağladı...
Kimi elime tutuşturdu tuzsuz yağı,kimi ördüğü süslü patiği,kazağı...
Bir tanesi de çekti kolumdan"yedirmeden bırakmam!"dedi,yanımda yanan soba gibi ısındı içim,biraz da sızladı...
Hani canavardı ya benim öğrenciler,vallahi hepsi  oldu kuzu...
Sarıldık,şarkılar söyledik,kar topu oynadık...
Beş yıllık emeğin karşılığı can-ı gönülden sarılan kollarmış.Sevilmişim,çok sevmişler beni..
Ben de sevdim hepsini,herkesi...
Ve artık şimdi veda vakti...
Görüşünceye dek,hoşkalın...
Sevgiyle...

Ezgilimelodi

10 Ocak 2012 Salı

Geçen Zaman...


Üniversiteden 2005 yılında mezun olmuştum.20 yaşın verdiği özgüvenle"erkenden başlarım işime,kim tutar beni!"dedim.
Atanamadım...
Babam,benim ders çalışmam gerektiğini söyleyerek öğretmenlik yapmamı istemedi.
Yaptım..
İlk deneyimim birleştirilmiş sınıflı bir köy okulu oldu.
Dönem sonunda girdiğim sınav sonucunda iyi bir puanla yine atanamadığımı öğrendiğimde yıkıldım.
İkinci kez ücretli öğretmenliğe başvurdum.
Bu sefer Milli Eğitim binasına doğru giderken ağlıyordum.
Çok ağladım...
Ücretli çalıştığım okula sözleşmeli öğretmen olarak atandığımda boş yere ağladığımı anladım.
Hep geç anlarız...
Kuzularla tanıştım.Gerçektende kuzu gibiydiler.Benden önceki öğretmenleri fazlasıyla hırpalamış onları.Korkmuşlar..
Bana sordukları sorular,yaşamları,köy hayatı benim bu blogu açmama vesile oldu.
Ben yazdım siz okudunuz..
Hani insanın içine işler ya,işte öyle işledi yaşamları bana,size,onlara...
Sanki benimle yaşadınız...
Ve şimdi köy masalını ardımda bırakıp,yeni masallara doğru yola çıkacağım.
Belki böyle dolu olmayacak,ama biliyorum ki içinde çocuk olan her masal masum olacak...
Bir köy masalı,Bir İzmir masalına dönüşecek...
Sevdiklerimi geride bırakacağım belki ama özlediklerime de kavuşacağım...
Yeni bir başlangıç...
İzmir...
Kutlayan,mesaj ve mail atan herkese çok teşekkürler.Yürekten sevindiğinizi iyi biliyorum.
Ben de sizi seviyorum
:)

4 Ocak 2012 Çarşamba

:)

Hıhı,yine öksürüyorum.Doktora gittim,nasıl geçer bu hastalık dedim,"Mesleği bırakırsan!"dedi.
Oldu!..
Yine beni güldüren bir okul anısı daha...
Soru bizim okulun en miniklerinden:
-Öğretmeniiiiim,dolma kalem yeşil mi yazar?
-Yoo,niye ki?
-E hani dolma yiyoz yeşil ya,yazarken de yeşil mi diye merak ettim
:)))


Eldivenleri ile yazı yazan kuzuya "Neden eldivenlerini çıkarmadın?"dediğimde gösterdi minik ellerini...
Sobaya değen eli yanmış,su toplamış.Anlatmamış acısını;anlatsa kalabalık evde kim dinleyecek onu?!
Dolaptaki malzemelerle elini pansuman etmeye çalıştım.Acısı dinsin istedim..
Sahi,kaç çocuğa doktor,hemşire olduk biz?
Kiminin eline batan dikeni çıkardık,kiminin kanayan burnunun kanına bulandık...
Ellerine yaktıkları kınada bile öncelik bizim isimlerimizin baş harfi oldu...
Güldüren,öfkelendiren,dengemi şaşırtan çocukların içindeyim...
Belki de az kaldı...
Onu da anlatırım
Sonra...