30 Ekim 2012 Salı

Gördüğüne İnanmak da Yetmiyor...


Koca bir bahçenin içinde ufaldıkça ufalan bir okulun içerisindeyim.Velilerin öğrencilerden daha “yaramaz”oldukları bu okulun içinde,fısıltılar,gülüşmeler,ellerindeki örgü şişlerinin çıkardığı garip sesler hiç eksik olmaz..
Seslerin sakinliğinde yemek molası verdiğimiz bir öğle arasında öğrencilerden birisi koşarak odamıza dalış yaptı!
-Büyükler birbirine giriyoooooo öretmeniiiiim!!
Altıncı sınıftaki yaramazların bizim minikleri rahatsız ettiğini homurdanarak dışarı çıktım;kalakaldım…
Yerde yatan genç bir kadın,saçlarını yolma işine koyulmuş yaşlı bir kadın daha…
Hâlâ kalakaldım,ellerimin titremesi de cabası…
-Çocuğu kaçırdıııın 0…pu,bulun çocuğu,çocuk nerde?
-Ben almadım,annesiyim hakkım var görmeye!
-Onu başkasına kaçmadan önce düşünecektin!Çocuk neredeeee?
Kayınvalidenin yanındayım,sakinleştirmeye çalışıyorum;arkadaşlar Jandarmaya haber veriyorlar,kadın ağlıyor…
Çocuklar,okuldaki çocuklar??!!
Okulun etrafında toplanan kalabalık çocukları unutmuş olmalı,çocuklar çığlık atıyorlar:
-Bizi de mi kaçıracaklar?
Ellerimi yüzüme götürüyorum,içinden çıkılmayan bir durum var,konuyu az çok kestiriyorum;ama anneye üzülüyorum,kayınvalideye kızıyorum..
Çocuğunu görmek isteyen bir anne ve ona izin vermeyen bir kayınvalide.Kadın çocuğu annesinin kaçırdığını düşünüp çığlıklar atıyor.
Hep ağlayanın,üzülenin yanında olmaz mıyız zaten?
Çocuk,Doğukan…
Konuyu özetleyen davranışı o tokat gibi çarpıyor yüzüme..
Boş bir sınıfta sıranın altında korkudan titriyor,herkesten her şeyden uzak…
Öğretmen arkadaş sıranın altından çekip çıkarıyor da sıyrılamıyor mahkum olduğu o hayattan,kaçamıyor…
İçim buruk,içim bin parça…
Eve dönüş yolunda başım hafif camda,gördüğüm o manzarada…
Saatler önce bahçede ağlayan o anne değil mi?
Yanında yeni sevgilisiyle,gülerek gezmekte…
Düşünüyorum,
Neye,kime,niye inanmalı?
Gözün gördüğü de yetmiyor,kalbin bildiği de…

18 Ekim 2012 Perşembe

Detaylar,Mutluluklar..

"Seni oyun hamurumdan daha çok seviyorum"dedi,mini mini miniklerimden en sevimlisi..
Bu güzel cümle günümün en önemli detaylarından biriydi.Düşünüyordum;benim,yerine oturmuş,çiçek olan öğrencilerim yoktu.Dışarıdan seyreden birisi benim sınıfta oyuncağıyla oynayan,sırada sallanıp duran,aniden ayaklarıma sarılan çocukları görünce disiplinsiz bir sınıfımın olduğunu düşünürdü belki de...
Evde,sokakta hatta ve hatta büyüdüğünde ona "sus,dur,yapma!"diyen o kadar çok kişi olacaktı ki,en azından gelişim aşamalarında bu kötülüğü ben yapmamalıydım onlara...
Zil çaldığında koşarak sınıftan uzaklaşan bir öğrenci benim için en büyük ceza.Kendilerini kaybetsinler demiyorum elbette ama kırk dakika boyunca da yerlerine çakılıp kalmasınlar..
"SUS!"demekten daha başka güzel şeyler olmalı...
Sınıfta sandalyeme oturamıyorum,yoklama alamıyorum,defteri yazamıyorum,yoruluyorum da;ama onların güne anlam katan güzel sözleri ile onlar kadar küçülüp sevinebiliyorum.
Bazen onların küçük olduğunu unutup öğütler veriyorum,sonra kendime kızıyorum...
32 küçük çocuk,yarısı daha da küçük,hep küçük...
Bugün müfettişe de söyledim,"sınıfın sessiz olması bir başarı mıdır?" diye.Yaşadığı bir anıyı anlattı.Görev yaptığı okulda üç öğretmen arkadaşlarmış.Kendisi çok disiplinliyken arkadaşının sınıfında çocuklar çok fazla soru sorarmış,ses eksik olmazmış;ama öğretmen her birine sabırla cevap verirmiş.Kendi öğrencileri geleceği çok fazla düşünmez iken,arkadaşının sınıfından iyi meslek sahibi insanlar yetişmiş..
Biz yanlışı bir yerlerde yapıyoruz,ONLAR daha çok yanlış yapıyorlar.(Onlar,eğitimle en fazla oynayan insanlar!")
Neyse,
Ben oyun hamuruyla kıyaslanabiliyorsam sanırım doğru yoldayım:)
***
Detayları evin içinde de seviyorum.Fazla eşyam yok,dantelim yok,örtüm yok,orta sehpam yok,yok yani:)
İhtiyacım olan,beni az yoran şeylere daha fazla yöneliyorum.Bir eşyadaki detayı görüp ona takılıp kalabiliyorum.Kararsız değilim,o eşyanın beni beklediğini düşünüyorum.Beni bekleyen televizyon ünitesini de hemencecik buluverdim.
İşte sevdiğim o detay:

Okumayı düşündüğüm birkaç kitabı arasına yerleştirebiliyorum.Düşünenin de yapanın da eline sağlık diyorum:)

7 Ekim 2012 Pazar

Mini mini Birlerim:))


Aslında başlı başına bir yazı konusu 1.sınıflar;ama bu güzel hafta sonunda aklıma gelen komik bir anımı paylaşmak istedim.
Bu yıl eğitim-öğretime,yeni sistemin yeni öğrencileri ile başladık.Beş yaş çocuklarının çoğunlukta olduğu boş sınıfımda onlar bana uzaylı gibi bakıyor,bense çaresiz sınıfta oradan oraya koşturuyorum.Dikkatleri çok çabuk dağılan minikleri sınıfta tutmak için yapmadığım etkinlik kalmıyor;yine de”ne zaman eve gideceğiz?”,”karnım acıktı,çişim geldiiii!!”cümlelerini duymaktan benim de bünyem yoruluyor.
Yine bir Cuma günü,öğleden sonraki ilk derste sürekli saatime bakmış olacağım ki benim en küçük miniğim:
“Saate çok baktın öğretmenim,teneffüsü mü bekliyon?”dedi:)
Hem utandım,hem şaşırdım,kalakaldım öylece…
Yaptığım her davranışı kontrol eden bu miniklerin sandığım kadar minik olmadığını anladım.
Zeki kuzucuğum bana çok iyi bir ders verdi.Ben saate bu kadar bakarsam onlar ne yapsın?:)
Kabul,teneffüsü bekliyordum,ayakta kalmaktan çok yorulmuştum ve az da olsa dinlenmek istiyordum…
Zaten aynı  miniğim,ailesi onu rapor almak için doktora götürdüğünde,doktor “bir şeyi yok”demiş,o da “ben de biliyordum annem,babam zorladı işte!”demiş…
Sınıfımda kuş olup uçan,kucağıma tırmanan,dolaşan,sıranın altında oyuncağı ile oynayan çocuklarım var…
Bu yüzden hafta sonu dinlenmeyi en çok ben ve benim gibiler hak ediyor…
Güzel bir Pazar günü olsun,evimizde misss kahveler koksun:)


6 Ekim 2012 Cumartesi

KOMŞULUK..

Küçüklüğümden beri alışkınım komşuluk ilişkilerine...İhtiyacını hissettiğin her an yanında olmaları,bazen en sevdiklerinin yokluğunu dahi hissettirmemeleri ne büyük mutluluktur!...
Büyük bir şehirde bu güzel duyguyu yakalayamayacağımı düşünürken,daha ilk taşınma aşamasında ellerinde böreklerle gelen teyzeler ve eşleriyle karşılaştım.Şans benden yanaydı;çünkü en fazla dört katlı apartmanların olduğu şirin bir mahallede komşular birbirleri ile uzun zamandır ilişkilerini taze tutuyorlardı.Ramazanda bahçede kurulan büyük sofralarda bizi de çağırmayı ihmal etmezlerdi,biz de elimizden geldiğince onlarla iyi ilişkiler kurmaya çalıştık ve sanırım başardık da...
Okuldan yorgun geldiğimde"Ezgi elindekileri bırak gel çay hazır!"dediklerinde ne kadar büyük bir iyilik yaptıklarının belki farkında olmuyorlar ama beni fazlasıyla mutlu ediyorlar...
On gündür çektiğim hastalıkta,kimi elinde çorbayla geldi,kimi gazete kağıdına sarılı bir süt getirdi,aradılar,halimi sormayı ihmal etmediler...
Çapraz komşumun evi yandığında tüm mahalle bir olup,kadının evini temizlemeye çalıştılar,göz yaşını sildiler,evinden biraz da olsun uzaklaştırdılar...
Bir gülümseyiş,bir tatlı dil insanlar için zor olmasa gerek..
İhtiyaç duyduğumuz en önemli şey bu aslında...
Çevrenizde hep iyi insanların olması dileğiyle..
;)
Mutlu hafta sonları...